21 Aralık 2014 Pazar

Devlet Memurunun fazla mesai yapması veya yaptırılması halinde uygulanacak esaslar

Bilindiği üzere;
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 178. maddesinde, "kurumlar gerektiği takdirde personelini günlük çalışma saatleri dışında fazla çalışma ücreti verilmeksizin çalıştırabilirler. bu durumda personele yaptırılacak fazla çalışmanın her sekiz saati için bir gün hesabı ile izin verilir, Ancak bu suretle verilecek iznin en çok on günlük kısmı yıllık izinle birleştirilerek yıl içinde kullandırabilir." hükmü yer almaktadır.
Fazla çalışmanın uygulama esaslarını gösterir yönetmelikte 5.maddesinde, "Çalışma saatleri içinde ve dışında yürütülen nöbet hizmetleri fazla çalışma sayılmaz"
Aynı yönetmeliğin 7.maddesinde "Kurum amirleri gerekli gördükleri hallerde devlet memurları kanununun 99. ve 178. maddelerine göre fazla çalışma yaptırabilirler. kurum amirleri fazla çalışma yaptıracakları memurları için düzenleyecekleri "fazla çalışma cetveline" memurun günde yaptığı fazla çalışma süresini kaybederler, bu cetvel memur ve amir tarafından imzalanarak özel dosyasında saklanır"
01/01/2006 tarihli ve 80 sayılı genelgenin 9.maddesinde, "657 sayılı devlet memurları kanun ile tüm kurumlar ile ilgili gerekli düzenleme yapılmıştır.
ÖZETLE;
657 Sayılı Devlet Memurları Kanuna göre bazı kurumlar memurlarından haftalık 40 saati aşacak şekilde çalışarak fazla mesai yapmalarına isteyebilirler. Ancak amirler fazla çalışma yaptıracakları memurları için "fazla çalışma cetveli" hazırlaması gerekmektedir, çalıştığı saatler bu cetvele kaydedilerek fazla çalıştığı her 8 saat için 1 gün izinli sayılması esas alınmıştır.

DGS'yi kazanan öğrenciler hakkında kritik değişiklik!!!

Geçtiğimiz günlerde DGS'yi kazanan öğrenciler için kritik karar alındı, birçok öğrencinin eğitim hayatını değiştireceği için bu konuyu açıklayarak yazalım dedik.
DGS yönetmeliği dışında, tüm geçişleri düzenleyen YÖK yönetmeliği bulunuyor, bu yönetmeliğin adı "YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARINDA ÖNLİSANS VE LİSANS DÜZEYİNDEKİ PROGRAMLAR ARASIDA GEÇİŞ, ÇİFT ANADAL, YAN DAL İLE KURUMLAR ARASI KREDİ TARANFSFERİ YAPILMASI ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİK"
Bu yönetmelikte DGS'yi kazanan öğrenciler için kritik bir değişiklik yapıldı, DGS'yi sürekli takip etmeyenler dışında kimsenin ilgisini çekmemiştir, basında ise sadece yönetmelik değiştiği yazılıyor, açıklama yok, Biz açıklayalım;
İlgili yönetmeliğin eski maddesine göz atalım ve DGS ile ilgili olan bölümü yakından inceleyip, değişikliği açıklayalım,  bizi ilgilendiren 25. maddenin 4.fıkrasına göz atacağız.

MADDE 25 (4) Dikey geçiş ile lisans programlarına yerleşen öğrencilerin diploma programından mezuniyet koşullarını sağlamaları halinde, lisans not ortalamaları intibak programında alınan dersler ile lisans programından aldıkları dersler üzerinden hesaplanır.

Bu maddeyi açıklayalım, tüm koşulları sağladınız, DGS ile bir lisans programına yerleştiniz, lisans not ortalamanız kazandığınız okulda aldığınız dersler ile belirleniyor, mesela 1 ve 2. sınıflarda toplam 16 ders var bunların 8'ini okul sayıp kabul etti muaf tutuldunuz, kalan 8 ders için okulda okumanız söylendi, eski yönetmeliğe göre sadece 8 derste aldığınız not ortalamanız kabul ediliyordu, muaf tutulduğunuz dersler not ortalamanıza katılmıyordu.
Önlisansta alınan dersler genellikle yüksek notlarla geçiliyor, özellikle DGS ile kazanmış mühendislik öğrencilerinin üstten ders almak için not ortalamasına çok ihtiyaçlar oluyor, büyük zorluk yaşıyorlar. üniversiteler bu maddeye dayanarak sizin yüksek notlarınızı ortalamaya dahil etmiyorlardı.
işte bu yönetmelikle ilgili değişiklik yapıldı, işte yenisi;
Madde 6- Aynı yönetmeliğin 25.maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(4) Dikey geçiş ile lisans programlarına yerleşen öğrencilerin diploma programından mezuniyet koşullarını sağlamaları halinde, lisans not ortalamaları önlisans programında alarak lisans programında intibakı yapılan dersler ile lisans eğitim sırasında aldığı dersler üzerinden hesaplanır"
Açıklayalım bu maddeyi de, aslında anlaması zor bir cümle, daha kolay anlaşılması için renklendirdim, kırmızı yaptığım yer kritik değişiklik bölgesi "lisans not ortalamaları önlisans programında alarak lisans programında intibakı yapılan dersler" burada bahsedilen intibak, intibak programı değil, anlamı uyumu sağlanan yani muaf tutulan dersler, herkesin muaf tutulduğu inkılap tarihi dersini önlisansta aldınız, lisansta uyumlu görülüp muaf tutuldunuz işte  önlisansta aldınız notu artık lisans okuduğunuz üniversite saymak zorunda, lisans not ortalamanız hesaplanırken muaf tutulduğunuz derslerin önlisansta ki notlarında lisans ortalamanıza katılacak.
Not ortalamanızda sıkıtı yaşıyorsanız yeni çıkan yönetmeliği öğrenci işlerinize göstererek yeniden not ortalamanızın hesaplanmasını isteyebilirsiniz, önce reddederler, zorluk çıkarırlar biraz uğraşmayla kabul ederler.




16 Aralık 2014 Salı

BORÇLAR HUKUKU BORCUN İFA EDİLMEMESİ KAVRAMINA GİREN DURUMLAR

BORCUN İFA EDİLMEMESİ KAVRAMINA GEREN DURUMLAR


I- BORÇLUNUN SORUMLU OLDUĞU İFA İMKANSIZLIĞI

1- İfa imkansızlığı


Öncelikle hatırlayalım: imkansızlık 2 türlüdür;
        -Sözleşme kurulması anında ifa imkansızlığı ( Sözleşme batıldır)
        -Sözleşme kurulmasından sonra doğan ifa imkansızlığı
                        -Kusurlu ifa imkansızlığı
                        -Kusursuz ifa imkansızlığı
KONUMUZA DÖNELİM:

Borçlunun sorumluğu olduğu ifa imkansızlığından bahsedebilmemiz için borçlu kendi kusuruyla ifayı imkansız hale getirmelidir. 
        ÖRNEK : Satım sözleşmesinde sözleşme anında at canlı ve sözleşme yapıldıktan sonra at borçlunun kusurlu davranışıyla ölüyor yani sözleşme sonrasında borçlu kusuruna dayanarak bir ifa imkansızlığı vardır, burada borçlu alacaklının doğan zararını tazmin etmelidir.

Bu bakımdan, kanunda ayrıca düzenlememiş her türlü borca aykırılıkta alacaklının zararını tazmin yükümü getiren TBK. m. 112 genel hükme tabiidir.
        
         TBK. m. 112 "Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür."

Eğer, borçlu imkansızlıktan sorumlu değilse, TBK. m.136 hükümlerine göre borcundan kurtulur.

          TBK. m. 136/1 "Borcun ifası  borçlunun sorumlu tutulamayacağı  sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer"

Öğretide ki tartışma konusu:
Mesela: Badanacı Hasan bedel konusunda anlaştığı Mehmet'in evini boyamayı taahhüt etmiştir. İşin yapılacağı günden önce Hasan daha iyi bir müşteri bulduğu düşüncesi ile Mehmet'i arayıp işten vazgeçtiğini söyleyerek telefonu kapatır;
      Baskın görüş: Mehmet vadeye kadar bekleyerek hasanı  temerrüde düşürmesi ve daha sonra usulüne uyarak TBK. m. 125 uyarınca "ifadan vazgeçme ve tazminat" talebini veya sözleşmeden dönerek tazminat talebini bildirmesi gerekecektir. Bana karşılık Hasanın telefondaki talebi bir imkansızlık sayılırsa o anda TBK m.112 uyarınca boyama borcu sona ermiş ve yerine Mehmetin olumlu (müspet) zararının tazmini borcu doğmuştur.[ Yargıtayın kabul ettiği görüş imkansızlık sayılmasıdır]

Kısmi imkansızlığa gelince:  Kural olarak alacaklı kısmi ifayı kabule mecbur değildir(TBK 84) borcun bütününün ifası mümkün olmadığı gerekçesiyle, imkansızlık hükümlerinin uygulanmasını isteyebilir.

 ÖRNEK: 5.000 metrekare alanda inşaat yapacağını taahhüt eden müteahhit hasan izin almaya gittiğinde o alanda 1.000 metrekare alanda inşaat yapılabilir izni çıkmıştır, Eğer taraflar böyle bir imkansızlığı bilselerdi sözleşmeyi yapmayacak olsalardı sözleşmeyi bitirebilirlerdi.


DİKKAT EDİLMELİDİR Kİ imkansızlık borcun doğumuna engel oluyorsa, ifa imkansızlığı değil, borç ilişkisinin hükümsüzlüğü söz konusu olur.

II- İFADA GECİKME VE BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

1) Gecikmenin temerrüt veya imkansızlık yaratması

İfası mümkün ve muaccel olan bir borcu zamanında ifa etmeyen borçlu, ifada gecikmiş durumdadır.
Bu bazı şartların gerçekleşmesi halinde borçlu temerrüdü olarak nitelendirilir.Buna karşılık ifa zamanının geçmiş olması bazen bundan sonra ifa imkanını ortadan kaldırabilir, bu halde borçlu temerrüdü olmaz, ifa imkansızlığı söz konusu olur. Bir borç için tayin edilen ifa zamanı borcun ifasının gerçekleştirilebileceği yegane bir zaman parçasını ifade ediyorsa bu zamanın geçilmesi halinde borcun ifası imkansızlaşmış olur. ÖRNEK: Volkan demirelin eldivenlerini çıkarıp oynamamak istemesi bir borcun ifasının imkansızlığı örneğidir, demirel temerrüde düşmemiştir.

Bu nedenle her gecikmiş ifa borcu temerrüde yol açmaz her şeyden önce gecikmiş ifanın mümkün olması gerekir, ifanın mümkün olduğu hallerde de temerrüt için bazı şartların da gerçekleşmesi gerekir.

2) Borçlu temerrüdünün şartları

Borçlar kanunumuzun 117 maddesi temerrüdün şartlarını ifade etmiştir. Biz kısaca değinelim...

         a) Borcun muaccel olmasın rağmen ifa edilmemesi
Borçlunun muaccel borcu haklı bir nedene dayandırmaksızın ifa etmemesi
Ancak borç muaccel olmasına rağmen, borçlu alacaklının ifa talebine karşı bir defi hakkına sahip bulunduğu takdirde borçlunun bu defi kullanması temerrüde engel olur.
        "Kullanılan defi kullanıldığı tarihten değil, defi hakkının şartlarının gerçekleştiği andan itibaren hüküm ifade eder" hocamız böyle kabul etse de bizim görüşümüz, defi kullanıldığı tarihten itibaren hüküm ifade edeceğidir.

         b) Alacaklının İhtarı
Kanun borçlunun temerrüde düşmüş olması için borcun muaccel olmasını yeterli bulmamıştır ve kural olarak alacaklının, borcu muaccel olan borçluya borcu ödemesini ihtar etmesini aramaktadır.
        -İhtar hüküm ifade ettiği anda borçluyu temerrüde düşürür.
        -İhtar uygun yer ve zamanda yapılmalıdır,
        -İhtar alacaklı veya yetkili temsilcisi tarafından yapılmalıdır,
        -İhtar borçluya veya ihtarı kabul eden yetkili temsilcisine, şayet borçlu ehliyetsizse kanunu temsilcisine yapılmalıdır.
        -İhtarda bir süre tanınmış ise, sürenin sonunda, bir şarta bağlanmış ise şartın gerçekleşmesi üzerine, borçlu temerrüde düşer.
         -İhtarda süre belirlenmemiş ise tebliğ yapıldığı andan itibaren borçlu temerrüde düşer.

        bb) İhtara gerek bulunmayan haller
-Borcun ifa edileceği gün tarafların anlaşması ile belirlenmişse ihtara gerek yoktur.
Bu hususta Roma hukukundan gelen Dies interpellat pro homine, tarih insan yerine ihtar eder esası uygulanır.

DİKKAT:  İhtara gerek bulunmaması için tarafların kesin bir gün belirlemeleri gerekir, yaklaşık bir vade kararlaştırılmışsa örneğin bir borcun bağ bozumu başlangıcında ifa edilmesi kararlaştırılmışsa vade belirli olmadığı için ihtara gerek vardır.

-Diğer bir husus: vade tayin edilmiş olmayıp, tarafların anlaşması bunun bir muacceliyet bildirimi ile belirlenmesi hakkını taraflardan birine vermiş ise, muacceliyet bildirimi belirlenen vadede borcunu ifa etmeyen borçlu ihtara lüzum olmaksızın temerrüde düşer.
-Borçlar kanunumuzun 117. maddesi 2. fıkrasında " ihtar yapılmasının dürüstlük kuralına göre beklenmeyeceği hallerde de borçlu ihtara gerek kalmadan temerrüde düşeceği kabul edilir"

Örneğin: borcun ifa edilmesi zamanını alacaklı değil borçlu bilmek zorunda ise zamanında ifasını yerine getirmeyen borçlu ihtara gerek kalmadan temerrüde düşmüş sayılır ve yine borcunu ifa etmeyeceğini açıkça beyan eden borçluya ihtar yapılmasının faydasız olduğu anlaşılan durumlarda ihtar yapılmasını aramak gereksizdir.

         c) Borcun ifasının mümkün olması
Yukarıda da belirttiğimiz gibi borcun ifası mümkün değilse temerrütten bahsedilmez borcun sona ermesinden bahsedilir, tazminat borcu olup olmadığı araştırılır.

Eğer ki borcun ifasının mümkün olmaması yani imkansızlık borçlu temerrüde düştükten sonra meydana gelirse imkansızlığa kadar geçen devre için temerrüt hükümleri uygulanır.
   
          d) Alacaklının ifayı kabule hazır olması
Borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ifayı kabule hazır olması gerekir şayet alacaklı temerütte ise borçlu temerüddünden söz edilmez. Mesela aranılacak borçlarda, alacaklı borçluya borcun ifasını ihtar etmiş olmasına rağmen edimi almaya gelmezse, borçlu temerrüde düşmez

          e) Borçlu temerrüdünde kusurun rolü
Borçlunun temerrüde düşmesi için ayrıca kusuru şart değildir. İfanın gecikmesinde borçlunun kusurunun bulunup bulunmamasının önemi yoktur. Fakat temerrüdün bazı sonuçları borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olmasına bağlıdır;
                        -Temerrüt yüzünden gecikme tazminatı
                        -Karşılıklı sözleşmelerde bir tarafın temerrüdü halinde ifa yerine kanunun öngördüğü tazminatın
                        -Karşılıklı borç içeren sözleşmelerde temerrüt yüzünden sözleşmeden dönme halinde tazminatın

istenebilmesi için borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olması gerekir.

     

3) Borçlu temerrüdünün sona ermesi

-Temerrüde düşmüş olan borçlu, sonradan borcunu ifa ederse borçla birlikte temerrüt sona erer.

-Borcun ifa dışında sona ermesi özellikle borcun imkansızlaşması halinde de temerrüt sona erer.

-Alacaklı ile borçlunun yapacağı bir tecil (erteleme) anlaşması da temerrüdü sona erdirir.

-Borçlunun temerrüdü devam ederken borçlu lehine bir def'i ortaya çıkar ve borçlu bu def'i ileri sürerse, def'in ileri sürülebilme şartlarının gerçekleştiği andan itibaren sona erer. ( Bizce defi ileri sürüldüğü andan itibaren temerrüdü sonra erdirir.)

HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU (TCK MADDE 109)

KİŞİYİ ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN KILMA (HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU)(TCK MD.109)

*Madde 109-(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye , 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.

Seçimlik hareketli ve serbest hareketli bir suçtur.
*Kesintisiz (mütemadi) bir suçtur. Suçun bitiş anına kadar suça iştirak mümkündür.Suçun sona ermesinden sonra aynı davranışın tekrarlanması halinde ise yeni bir suç oluşur ki bu durumda zincirleme suç hükümleri söz konusu olabilir.

KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

Bu suçun koruduğu yarar, kişinin iradesine göre o anda kullanıp kullanmadığına bakılmaksızın sahip olduğu yer değiştirme veya değiştirmeme özgürlüğüdür.
*Bu suç ile korunan hukuki değer kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir.

FAİL:
Herkes olabilir.Ancak kamu görevinin sağladığı nüfuz kullanılarak işlenmişse nitelikli hal söz konusu olur.(Md.109/3.d)

MAĞDUR:
Yer değiştirme yeteneğine sahip herhangi bir kimse olabilir.

FİİL:
Bir kimsenin diğer bir kimsenin hareket etme özgürlüğünü sınırlandırmasıdır.
Yargıtay kararlarına göre'' failin başkasının istediği gibi karar verme ve hareket etme serbestisini haksız bir şekilde uzun veya kısa süreli olarak ortadan kaldırması'' bu suçu oluşturur.

*Kişi özgürlüğünden değişik biçimlerde yoksun bırakılmış olabilir(serbest hareketli suç)
*Suçun oluşabilmesi için mağdurun özgürlüğünün yeniden elde edilmesinin imkansız biçimde sınırlandırılmasına gerek yoktur.Mağdurun önüne konulan engelleri kolaylıkla yenemeyecek olması yeterlidir.(kapalı yerde tutulma)

*Mağdurun yer değiştirmesi için gerekli araçları kullanmasına engel olan kişi de bu suçu işlemiş sayılır(tekerlekli sandalyesini saklama,aracını bozma vb)

Suç silah,uyuşturucu madde gibi araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi tehdit,hile gibi manevi veya yakalama , bağlama gibi fiziki müdahalelerle de işlenebilir.

*Suçun işlenmesi için aranan belirli bir süre yoktur.Ancak belli süre devam etmesi , yani hukuken önemli olması gerekir.Zira burada kesintisiz(mütemadi) suç vardır.

HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ:

*MEŞRU MÜDAFAA-
Haksız bir saldırıdan kendisini kurtarmak için saldırganın özgürlüğünü kısıtlayan kişi meşru müdafaa hukuka uygunluk nedeninden yararlanır(TCKmd.25/1)Burada sınırın aşılmasına dikkat edilmelidir.

*GÖREVİN İFASI-
*RIZA-
Suç işlenmeden ya da işlendiği sırada rıza verilmesi gerekir.Sınırlı ehliyetsiz küçüklerin rızası da geçerlidir.

MANEVİ UNSUR:

Bu suçta aranan genel kasttır.Taksirle bu suç işlenemez.

NİTELİKLİ HALLER:

*Fiili işlemek için failin cebir,tehdit veya hile kullanması;(TCK md.109/2)
*Suçun silahla işlenmesi(TCK md. 109/3-a)
Silahın olayda amaca ulaşmak için kullanılması gerekir.
*Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi (TCK md 109/3-b)

SUÇUN BELİRLİ KİŞİLERE KARŞI İŞLENMESİ(TCK 109/3-C,E,F)

TCK 109/3-c:KİŞİNİN YERİNE GETİRDİĞİ KAMU GÖREVİ NEDENİYLE İŞLENMESİ

Kişinin kamu görevlisi olması yetmez yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle suç işlenmelidir.Kamu görevlisinin yakınına karşı da işlenebilir.

TCK 109/3-e-Üst soy ,altsoy,eşe karşı

TCK 109/3-f-Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenirse.

SUÇUN KAMU GÖREVİNİN SAĞLADIĞI NÜFUZ KÖTÜYE KULLANILMAK SURETİYLE İŞLENMESİ (TCK md.109/1-d)

Kamu görevlisi olmak yetmek suçun bu nüfuz kullanılarak işlenmesi gerekir.

Suçun, mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kayba neden olması
:(TCK md109/4)

Bu durumda ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
Zararın önemli olması gerekir.Nedensellik bağı olmalıdır.
Ekonomik kaybın en azından öngörülebilir olması gerekir.

SUÇUN CİNSEL AMAÇLA İŞLENMESİ:

Cinsel amaçla işlenirse faile verilecek eza artırılacaktır.Suçun cinsel amaçla işlenmesinden maksat failin fiili cinsel arzularını tatmin gayesiyle hareket etmesidir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ:

*TEŞEBBÜS: İcra hareketlerinin tamamlanamaması durumu dışında , şayet özgürlükten yoksun kılma kesintisiz suçtan bahsedilmeye olanak verecek kadar sürmemişse yine teşebbüsten söz edilir.Suçun tamamlanması mağdurun iradesine uygun olarak hareket edebilme özgürlüğünün kısıtlanması ile gerçekleşeceğinden bu ana kadar yapılan hareketler teşebbüse konu olacaktır.

*İÇTİMA: Suç birden fazla kişiye tek bir fiille işlenebilir.Bu durumda TCK 43 gereğince zincirleme suç hükümleri uygulanır.Yine bir kişiye karşı farklı zamanlarda işlenirse de bu durum söz konusu olur.
Hürriyetinden yoksun bırakılan mağdura karşı ayrıca cinsel içerikli hareketler de gerçekleştirilmişse failin cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar nedeniyle cezalandırılması gerekecektir.Bu durumda gerçek içtimadan bahsedebiliriz.,

*İŞTİRAK: Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, iştirak bakımından bir özellik taşımamaktadır.Suça iştirakin her şekli mümkündür.Failler birlikte hareket etmiş olabilecekleri gibi yardım,katılma da olabilir.Birden fazla kişinin birlikte müşterek fail olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlemeleri halinde TCK md.109/3-b hükümlerince cezaları artırılacaktır.

ZAMANAŞIMI:
Dava zaman aşımı süresi 8 yıldır(TCK md66/1-e).Zaman aşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde en fazla 12 yıl olabilir.(TCK md 67/4)
Nitelikli hallerde ise 15 yıl (TCK md 66/1-a), kesen nedenlerde ise enfazla 22 yıl 6 ay olabilir.(TCK md67/4)

Suçun işlendiği sırada fail 12 yaşını doldurmuş olup  da henüz 15 yaşını doldurmamışsa bu sürelerin yarısı 15 yaşını doldurmuş  olup da henüz 18 yaşını doldurmamışsa bu sürelerin 2/3 ünün geçmesi zamanaşımının dolması için yeterli sayılacaktır.

MUHAKEMEYE İLİŞKİN KURALLAR
 Adli makamlarca re'sen takip edilen suçlardandır.Suçun takibi herhangi bir muhakeme şartına bağlanmamıştır.Asliye ceza mahkemesi görevli mahkemedir.

Terör amacı ile suç işlemek için kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması halinde terör suçu söz konusu olur.Bu gibi hallerde görevli mahkeme Ağır ceza mahkemesidir.



DİPNOT:Yalan tanıklık veya iftira sonucunda mağdur kişi özgürlüğünden yoksun kılınmışsa fail TCK md.109 dan dolayı dolaylı fail olarak sorumlu tutulacaktır.Gerçek içtima hükümleri uygulanır.

ETKİN PİŞMANLIK TCK MD.110

TCK md 109 da tanımlanan suçu işleyen kişi , bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın , onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezası üçte ikisine kadar indirilir.
Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ;
*Fail mağduru kendiliğinden serbest bırakmalıdır
*Mağdura herhangi bir zarar vermemiş olmalıdır
*Soruşturma başlamadan önce mağduru serbest bırakmış olmalıdır
*Güvenli bir yerde serbest bırakmalıdır.




















15 Aralık 2014 Pazartesi

BORÇLAR HUKUKU HÜKMEDİLECEK TAZMİNAT KONUSU

                               HÜKMEDİLECEK TAZMİNAT

a) Genel Olarak

           Borçlu sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden dolayı alacaklının uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
            
                  -Tazminatın tarzını ve miktarını taraflar karşılaştırmış olabilirler.
                  -Tarafların anlaşması yoksa, tazminatın tarzını ve miktarını hakim tayin edecektir.
                  (http://hukukogreti.blogspot.com.tr/2014/12/borclar-hukuku-zarar.html)

                   -Zararı aşan bir tazminat söz konusu olamaz; meğer ki kanun zarara bağlı olmaksızın bir götürü tazminat esasına yer vermiş olsun.


ÖRNEĞİN: Para borçlarında borçlu temerrüdü halinde gecikme tazminatı ifade eden temerrüt faizi alacaklının zararı daha az olsa da ödenecektir.

Esas olan tam tazmin ilkesidir, ne kadar zarar varsa okadar tazmin edilmelidir, ancak bazı durumlarda zarar tazminden fazla olabiliyor.
Örneğin; Bir kimse izinsiz olarak fikri ve sinai hakları ihlal durumunda eğer sözleşme yapılsa idi sözleşme bedelinden olan kazancın 3 katı kadar tazmin olunur.

    - CEZAİ ŞART HERHANGİ BİR ZARAR OLMASA BİLE TALEP EDİLEBİLİR.

Tazminat konusunda hükümler TBK 51 ve devamındadır, ve genellikle TBK 114/2 kıyasen uygulanır.



Daha öncede belirttiğimiz gibi tazmin zarardan az olabilir; TBK 114/2 kıyasen uygulanacak haksız fiil tazminatı kurallarına göre borçlunun kusur derecesi gözönüne alınarak, hakim tazminat miktarını belirler ayrıca, hakim "işin özel niteliği" dikkate alarak ve özellikle "iş borçlu için bir yarar sağlamıyorsa" tazminat miktarı daha düşük olarak tayin edecektir.


B) YAPMA BORÇLARINDA

TBK 113 fıkra 1: " Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir"

  Yani: Alacaklı dilerse, yerine getirilmemiş bir yapma borcunun borçlusuna karşı ifa davası açar ve ilamı icraya koyar, borçlu borcunu ifa ederse sorun kalmaz;
  İfa etmezse, artık yeni bir ilama gerek yoktur İc. İf. K. m, 30 a göre alacaklının zararı tazmin edilir, yani işin başkasına yaptırılması masrafları borçludan tahsil edilir.
         - Alacaklının bu masraf dışında borçlunun borcu ifa etmemiş olmasından doğan zararı varsa, borçlu bu zararı da tazmine mecburdur.

c) YAPMAMA BORÇLARINDA

BK 113 2, fıkrasına göre; " yapmama borcuna aykırı davranan borçlu, bu aykırı davranışının doğurduğu zararı gidermekle yükümlüdür"

    yapmama borçuna örnek: Özellikle otellerde manzarayı kapatmama borçu.


-)ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN ZARARINI TAZMİN


KURAL OLARAK: Borç ilişkisi alacaklı ve borçlu arasında bir bağ teşkil ettiği  fikri, üçüncü kişinin zararının tazmininin borçludan istenmesine engel oluşturur. Mesela, Mehmet'in Hasan'dan belli bir miktar para alacağı vardır ve bu alacağı ile bankaya olan kredi borcunu kapatacaktır, hasan borcunu ifa etmediği için, Mehmet'de bankaya olan kredi borcunu ödeyememiş ve banka zarara uğramıştır banka bu zararı hasandan tazmin edemez.   


    Eğer üçüncü kişi yararına bir sözleşme veya üçüncü kişiyi korucuyu etkili sözleşme söz konusu olursa zarar tazmin edilebilir;


    Bazı hallerde kanun, bir sözleşmeye taraf olmayan kimselere, borçlunun sözleşmeye aykırı davranışından dolayı uğradıkları zararı için borca aykırılık esaslarına uygun tazminat isteme hakkı tanımıştır; Örneğin: işçinin ölümü üzerine yakınlarının destekden yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talepleri.


-)Sözleşmeden doğan sorumlulukla haksız fiil sorumluluğunun yarışması(telahuku)

Basit bir anlatışla: Hekimin, kusurlu bir davranışı ile hastaya zarar vermesi sonucu zarara uğrayan hasta haksız fiile ya da sözleşmeden doğan sorumluluğa dayanak tazminat davası açabilir.


Mağdurun hangi sorumluluk esasına dayanabileceği sorusu ile karşılaşılır.

Zarar gören alacaklı aksini istemezse, başka esasa dayanıyorum demezse, kanunda aksi görülmeyen hallerde zarar görene en iyi giderim sağlayan seçenek uygulanır.


-) Sözleşmeden Dönme

Öncelikle hatırlayalım: Borçlu temerüdde düştüğünde alacaklının kazandığı haklar:

1) Gecikmiş ifayı isteme
2) İfadan vazgecip tazminat isteme
3) Sözleşmeden Dönme

Genel olarak: Sözleşme tarafları bağlar, sözleşme sona erdirme hakkı taraflardan birine anlaşılarak verilebilir veya sözleşme dönme hakkı kanundan doğan bir hak olabilir( Alacaklı temerrüdü), böyle bir hak olmasına rağmen sözleşmeden dönülürse, haksız fesih olur ve sözleşme ayakta kalmaya devam eder.


13 Aralık 2014 Cumartesi

MEDENİ HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ TÜRLERİ

                                      TÜZEL KİŞİLER

Tüzel kişilerin türleri

TANIM: Tüzel kişilik; belli bir amacı gerçekleştirmek üzere bağımsız bir varlık halinde örgütlenmiş olup, hukuk düzenince kendilerine haklara ve borçlara sahip olma iktidarı tanınmış bulunan kişi mal topluluklarıdır.

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere tüzel kişilerin belli bir amacı ve türleri vardır.

TÜZEL KİŞİLERİN TÜRLERİ

1) BÜNYELERİNE GÖRE

A) Kişi toplulukları

Bir tüzel kişi belli bir amacı gerçekleştirmek maksadıyla ve bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere kişilerin bir araya gelmelerinden doğuyorsa bu tüzel kişi "kişi topluluğu" niteliği gösterir; yani bünyesi korporatiftir.

-Kendisini kurmuş kişiler (Kurucular)
-Sonradan ona katılmış kişiler ( Üyeler ve Ortaklar)  oluşturur.

Kişi toplululuğu niteliğindeki tüzel kişilere örnek: Dernekler, şirketler, devlet, iller (il özel idaresi), belediyeler ve köyler.

B) Mal Toplulukları

Bir tüzel kişi belli bir amacı gerçekleştirmek maksadıyla ve bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere kişilerin belli bir malı veya hakkı bu amaca tahsis etmelerinden meydana gelmekte ise, bu tüzel kişi "mal toplululuğu" niteliği gösterir; yani bünyesi kurumsaldır.

Mal topluluğu niteliğindeki tüzel kişileri örnekler; Vakıflar, kamu kurumları, üniversiteler, TRT ve YÖK.

2) TABİİ OLDUKLARI HUKUKA GÖRE

A) Kamu Hukuku Tüzel kişileri

Bu tür tüzel kişiler kamu gücünü temsil ederler; böylece diğer kişilerle oluşan ilişkilerinde eşit değil, üstün konumdadırlardır.
-Kamu hukuku tüzel kişileri; Kanunla ve idari bir işlemle kurulurlar.
-Kendi iradeleriyle tüzel kişiliği feshedemezler.
-Mahkeme kararıyla dağıtılamazlar.

ÖRNEĞİN:  Devlet, iller( il özel idaresi), belediyeler, ve köyler kişi topluluğu niteliğinde kamu tüzel kişilerdir.

Kamu kurumları (Amme müesseseleri) mesela: gerek devlet gerek vakıf üniversiteleri, hastaneler, TRT, YÖK, mal topluluğu niteliğinde kamu tüzel kişileridir.

B) Özel Hukuk Tüzel Kişileri

Bu tüzel kişiler diğer kişilerle oluşan ilişkilerinde eşit durumdadırlar.

-Bu tür tüzel kişiler kendi iradeleriyle kurulurlar.
-Kendi iradeleri ile feshedilebilirler.


ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİNİN AMAÇLARI BAKIMINDAN AYRIMI

-Ekonomik (iktisadi) [ kazanç paylaşma amacı güden] amaçlı
-Ekonomik olmayan (gayri iktisadi) [kazanç paylaşma amacı gütmeyen]


Ekonomik amaçlı özel hukuk tüzel kişilere şirket (ortaklık) denir.
 - Türk ticaret kanunumuza tabiidirler.
- Örneğin bankalar.
- Ticaret kanunumuz TİCARET ŞİRKETLERİ BAŞLIĞI ALTINDA
      a) kollektif
      b) komandit
      c)anonim
      d)limited şirket
türlerini düzenlemiştir.

Ekonomik amacı olmayan özel hukuk tüzel kişilerine dernek denir.
-Dernekler medeni kanununa tabiidirler.
 Örneğin: siyasal ve bilimsel amaçlar ile hayır yapmaya. sanata ve spora yönelik amaçları gösterebiliriz.

12 Aralık 2014 Cuma

Memurun konusu suç teşkil eden eylemi bildirme yükümlülüğüne ilişkin karar

İDARE HUKUKU
Danıştay; Devlet memurlarının şikayet ve müracaatları hakkındaki yönetmeliğin 11. maddesine ek yapılan 2.cümlesi ile "devlet memurları, görevleri sırasında haberdar oldukları konusu suç teşkil eden durumları yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdür" hükmünü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 21.maddesine ters düştüğü gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.
Danıştay, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 21.maddesinde "Devlet memurları kurumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaatı amirleri veya kurumları tarafından kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerinden dolayı şikayet ve dava açma hakkına sahiptirler" hükmü ile şikayet ve müracaat hakkındaki yönetmelikte yapılan değişikliğin uyumsuz olduğunu, ayrıca memurun idari eylem ve işlemlerinden dolayı da şikayet etmesinin bir hak olarak tanındığını, bu hak uyarınca yapılacak müracaat ve şikayetin kapsamının devlet memurlarının kendi işlerinden dolayı veya kendilerine yapılan uygulamalarla ilgili olacağını belirtmiş, diğer hususlara ilişkin olarak ihbar yükümlülüğünün getirilmediğini, yapılan değişiklikte ise şikayet hakkı kapsamının aşıldığını ve ihbar zorunluluğunun getirildiği kanaatine varmıştır.
Danıştay 25/05/2011 tarih ve 2009/6755 esas, 2011/2758 sayılı kararı ile Devlet memurlarının şikayet ve müracaatları hakkındaki yönetmeliğin 11.maddesine yapılan ek 2.cümlenin yani "devlet memurları, görevleri sırasında haberdar oldukları konusu suç teşkil eden durumları yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdür" hükmünü oy çokluğu ile iptal etmiştir.
SONUÇ:
Bu kararla devlet memuru yaptığı işle ilgili konusu suç teşkil eden durumları yetkili makama bildirmekle zorunlu olmayıp, sadece bu hakka sahip olduğu, idare tarafından herhangi bir disiplin soruşturması açılamayacağı sabit kılınmıştır.
Ancak, devlet memuru bu kararla sadece idari disiplin soruşturmasından kurtulmuştur. Nitekim Türk Ceza Kanunu 279/1 maddesince "Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bur suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmü gereği memur hakkında adli tahkikat yapılacağını belirtmiştir.

Bize Yazın

Ad

E-posta *

Mesaj *