25 Aralık 2014 Perşembe

BORÇLAR KANUNU ZAMAN AŞIMI

                                         ZAMAN AŞIMI

Bazı hallerde bir hak bir süreye bağlı olarak mevcuttur. Sürenin bitiminde hak sona erer. Bu hallerde süreye bağlı hak söz konusu olur. Bazı hallerde de hakkın sona ermesi sadece zamanın geçmesinden değil, belirlenen süre içinde hak sahibinin hareketsiz kalması yüzündendir. Bu halde hak düşürücü süreden bahsedilir.
Hâkim hak düşürücü süreyi kendiliğinden göz önüne alabildiği halde, zamanaşımını kendiliğinden göz önüne alamaz. Zamanaşımı süresinin işlemesinin durması veya kesilmesinin mümkün olduğu hallerde hak düşürücü sürenin işlemesi durmaz veya kesilmez. Sözleşme zamanaşımına uğramaz, bu sözleşmeden doğan borçlar için zamanaşımı söz konusu olabilir.
Zamanaşımının Dayandığı Esas
Zamanaşımına dayanmaktan önceden feragat olunamaz, zamanaşımı süreleri değiştirilemez. Zamanaşımının ileri sürülmesini güçleştiren, örneğin zamanaşımını kesen veya durduran yeni sebepler kabul eden sözleşmeler de kanunun ruhuna aykırı oldukları için hükümsüzdür. Borçlar kanunu bu sürelerin değiştirilemeyeceğini 3. bölümünün ikinci ayrımında belirtilen süreler için kabul etmektedir. Zamanaşımı sürelerinin değiştirilebildiği hallerde ise, kararlaştırılan sürenin TBK m. 146’daki 10 yıllık süreyi aşmaması gerekir.
Zamanaşımı borcu sona erdirmez, borçluya bir def’i imkânı sağlar. Bu def’i ileri sürülmedikçe hâkim zamanaşımını kendiliğinden göz önüne alamaz, hatta borçluya hatırlatamaz. Borçlunun zamanaşımına uğramış borcu yine de ifa etmesi, geçerli bir borcun ifası olacağından, bir bağış sayılamayacağı gibi, alacaklı için sebepsiz zenginleşmeye yol açan bir borç olmayan şeyin ifası da değildir.
Zamanaşımının Şartları
1. Alacağın Zamanaşımına Tabi Olması
Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bununla birlikte, aynı borç ilişkisinden doğmuş alacaklar farklı zamanaşımına tabi olabilir

2. Zamanaşımı Süresinin Geçmesi
Alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresini; bu sürenin başlangıç tarihini ve sürenin nasıl hesaplanacağını; zamanaşımını durduran veya kesen bir sebep bulunup bulunmadığını tespit etmek gerekir. Bir sözleşmedeki her alacağın ayrı ayrı göz önüne alınması gerekir.
a. Zamanaşımı Süreleri

*Normal zamanaşımı süresi 10 yıldır. Kanunda başka bir süre belirtilmiş olmadıkça her alacak bu süreye tabidir. 10 yıldan uzun zamanaşımı süreleri de mevcuttur: taşınmaz yapının ayıplı olmasında satıcının ağır kusuru varsa mülkiyetin geçmesinden itibaren 20 yıllık zamanaşımı ve gene taşınmaz yapının inşasında yüklenicinin ağır kusuru varsa teslimden itibaren yine 20 yıllık zamanaşımı ve ceza zamanaşımınınzamanaşımı haksız fiilden doğan zararı tazmin davasında söz konusu olur.
**TBK m. 147’ye göre 5 yıllık zamanaşımına tabi olacaklar şunlardır:
·         Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler
·         Şayet kira bedeli devri olarak değil de toptan ödenecekse veya faizler ana paraya eklenerek ödenecekse, bu alacaklar normal zamanaşımına tabi olurlar.
·         Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri
·         Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar
·         Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar
·         Vekalet, komisyon ve acentelik sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar
·         Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan haklar
b. Sürenin Başlangıcı ve Hesabı
Zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu zamandan itibaren işlemeye başlar. İade borçları, ancak saklama veya vekalet sözleşmesi sona erince doğar. Geciktirici koşula bağlı alacaklarda, alacak koşulun gerçekleşmesi ile doğar ve zamanaşımı bu tarihten itibaren işler. Borca aykırılık halinde tazminat alacağının zamanaşımı, bu alacağın doğduğu andan itibaren işlemeye başlar.
Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak 2 yılın, her halde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Zamanaşımının işlemeye başlaması için alacaklının alacağının muaccel olduğunu hatta alacağı bulunduğunu bilmesi gerekli değildir. Fakat haksız fiilden doğan tazminat alacağında ve sebepsiz zenginleşmede iade talebinde 2 yıllık zamanaşımının işlemeye başlaması için alacaklının bazı hususları bilmesi aranmıştır. Zamanaşımı hesaplanırken, zamanaşımının başladığı gün hesaba katılmaz. Zamanaşımı ancak sürenin son gününün geçmesi ile tamamlanmış olur. Eğer zamanaşımı süresinin son günü kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, zamanaşımı, tatili takip eden ilk iş günü sonunda tamamlanmış olur.
c. Zamanaşımının Durması
TBK 153’te gösterilen sebeplerden biri, zamanaşımın başlayacağı sırada mevcutsa, zamanaşımı işlemeye başlamaz; zamanaşımı işlerken ortaya çıkarsa zamanaşımı işlemeye devam etmez. Sebep devam ettikçe zamanaşımı işlemez ve sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye başlar. İşlemeye başlama, durdurma sebebinin ortadan kalktığı günün bitmesi ile olur.
Bu durumlar şunlardır:
·         Velayet süresince çocukların ana ve babalarından olan alacakları için
·         Vesayet süresinde, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle devletten olan alacakları için
·         Evlilik devam ettiği sürece eşlerin diğerinden olan alacakları için
·         Hizmet ilişkisi süresince ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için: Fiili hizmet ilişkisi yeterlidir. Hükmün uygulanması için alacağın hizmet ilişkisinden doğmuş olması şart değildir. Ev hizmetlisinin, işverene karşı hizmet ilişkisi dışında bir sebeple sahip olduğu alacak bakımından da zamanaşımı ilişki süresince işlemez.
·         Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece
·         Alacağı Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânı bulunmadığı sürece
·         Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece
d. Zamanaşımının Kesilmesi
Zamanaşımının kesilmesinden maksat, kanunen belirli bazı olayların gerçekleşmesi üzerine, işlemekte olan zamanaşımının işlemiş kısmının hiçbir etkisinin kalmamasıdır. Zamanaşımını kesen olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar. Bunlar:
·         Zamanaşımını kesen, borçlunun fiilleri, borçlunun borçlu olduğunu kabullendiğini gösteren irade açıklamalarıdır. Bu hususu kanun, borçlunun borcu ikrar etmesi olarak ifade etmiştir. Örtülü olarak da olabilir, örneğin borçlunun faiz ödemesi, kısmi ifada bulunması, rehin vermesi, kefil göstermesi zamanaşımını keser. Bu fiillerin borçlunun onayı ile üçüncü bir kişi tarafından yapılması da aynı sonucu doğurur. Alacaklıya yöneltilmeyip de bir üçüncü şahsa yapılacak bir beyan, ikrar sayılmaz.
·         Zamanaşımını kesen, alacaklının fiilleri, alacaklının alacağını talep bakımından yaptığı adli işlemlerdir. Alacaklı, alacağı için mahkeme veya hakeme dava veya def’i yolu ile başvurunca, icra takibinde bulununca, iflas masasına başvurunca zamanaşımı kesilir. Ancak usulüne uygun şekilde açılmayan bir dava veya ileri sürülen def’i zamanaşımını kesmez. Bu durumda, zamanaşımının dava sırasında tamamlanması halinde 60 günlük ek süre söz konusu olur. Şayet zamanaşımı, dava veya def’i usul yönünden reddedildikten sonra tamamlanmışsa, alacaklı ek süreden faydalanamaz.
 ·         Zamanaşımını kesen, adli fiiller, bir dava açılması veya def’i kullanılması ile zamanaşımı kesildikten sonra, davanın devamı sırasında iki tarafın yargılamaya ilişkin her işlemi ve hâkimin her emir ve hükmü ile zamanaşımı yeniden kesilmiş olur. Keza icra takibi ile zamanaşımı kesildikten sonra, takibe ilişkin her işlem zamanaşımını yeniden keser.
Zamanaşımı kesildikten sonra işleyecek yeni süre, kural olarak eski sürenin aynıdır. Ancak borçlunun borcunu bir senette ikrar etmesi veya alacağın bir hükümle sabit olması hallerinde, zamanaşımını kesen bu ikrar veya hükümden itibaren işleyecek yeni süre daima 10 yıldır.
e. Zamanaşımının Kesilmesinin Borçludan Başka Kişilere Etkisi
Kural olarak zamanaşımının kesilmesi ancak borcunu ikrar eden veya adli işleme muhatap olan borçluya karşı hüküm ifade eder. Fakat TBK m. 155 bu prensibe üç bakımdan istisna koymuştur:
·         Bir müteselsil borçluya karşı kesilen zamanaşımı diğerlerine karşı da kesilmiş olur
·         Bölünemeyen bir borcun birlikte borçlularından birine karşı kesilen zamanaşımı diğerlerine karşı da kesilmiş olur
·         Asıl borçluya karşı kesilen zamanaşımı kefile karşı da kesilmiş olur. Fakat kefile karşı kesilen zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz.
Zamanaşımının Hükümleri
Zamanaşımı, borçluya ifadan kaçınmak hususunda bir def’i hakkı sağlar.
Üçüncü bir kişi zamanaşımına uğramış bir borca kefil olursa, asıl borcun zamanaşımına uğradığını biliyorsa, kendisi bakımından zamanaşımına dayanmaktan feragat etmiş olur. Aslında üçüncü kişi böyle bir davranışla bir kefaletten çok borçlunun borcunu ödeyeceğini taahhüt etmektedir. Şayet üçüncü kişi kefil olurken asıl borcun zamanaşımına uğradığını bilmiyorsa, borcu ödemesi istenince zamanaşımı def’ini öne sürebilir.
İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın alacağı zamanaşımına uğramış olsa dahi, o kimse bu alacağa dayanarak ödemezlik def’ini ileri sürebilir. Alacak zamanaşımına uğrasa bile, bu alacağı teminat altına alan taşınır rehni devam eder ve alacaklı cebri icra yolu ile rehni paraya çevirebilir.
Alacak zamanaşımına uğramış olsa bile, takas hakkının doğduğu anda henüz zamanaşımı tamamlanmış değil idiyse, takas yolu ile elde edilebilir.
Def’i hakkını kullanmak borçlunun arzusuna kalmıştır. Hâkim zamanaşımını kendiliğinden göz önüne alamaz. Borçlu, zamanaşımından feragat etme hakkına sahiptir. Zamanaşımı def’ini kullanmaktan feragat, borçlunun ikrarı ile zamanaşımının kesilmesinden farklı olarak sadece feragatte bulunan borçlu bakımından hüküm ifade eder. Borçlunun feragat hakkını kullanabilmesi için, fiil ehliyeti ve tasarruf ehliyetinin bulunması aranır.
Ömür boyu gelir ve benzeri dönemsel edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş ilk dönemsel edimin muaccel olduğu günde işlemeye başlar. Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur.
Zamanaşımı Def’ini İleri Sürme Hakkının Kötüye Kullanılması
Alacaklının dava açmasına engel olmak için onu oyalayacak hareketlerde bulunmak suretiyle zamanaşımı süresine geçirten borçlu; karşılıklı ifa veya iade ilişkilerinde karşı taraftan ifa veya iade isteyenin kendi borcunun zamanaşımına uğradığı savunması ile kendi edimini ifa veya iadeden kurtulmak istemesi durumları zamanaşımı def’ini kullanma hakkının kötüye kullanımına örnek teşkil eder. Böyle durumlarda zamanaşımı def’i göz önüne alınmaz.







23 Aralık 2014 Salı

BORÇLARIN SONA ERMESİ


                                BORÇLARIN SONA ERMESİ

 

Borcu Sona Erdiren Sebepler
Borçlar kanunu, borcu sona erdiren sebepler olarak üçüncü bölümün birinci ayrımında; ibra, yenileme, birleşme, ifa imkânsızlığı, aşırı ifa güçlüğü ve takası düzenlemiştir.
 
Borçlar kanununa göre, bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü kalkar. Halbuki genel olarak borçlarda borçlunun ifa güçsüzlüğü borcu sona erdirmez.
 
Borcun Sona Ermesinin Etkisi

Borcun sona ermesi, alacağa bağlı hakların da sona ermesine yol açar. Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.
Asıl borç sona erdikten sonra artık yeni faiz işlemeyeceği gibi, prensip olarak işlemiş faizleri talep hakkı da sona erer. Fakat alacaklı faiz alacağını saklı tuttuğunu beyan etmiş ise veya durum ve koşullardan faiz alacağının sona ermeyeceği anlaşılıyorsa yahut sözleşmede asıl borç sona erse de faiz alacağının etkilenmeyeceği kararlaştırılmışsa, asıl borcun sona ermesi işlemiş faiz alacağının sona ermesini gerektirmez.

* İBRA
İbra borçluyu ifa etmeden borçtan kurtarmak hususunda alacaklı ile borçlunun anlaşmasıdır. Başka bir ifade ile ibra, alacaklının borçlu ile yaptığı bir akitle alacağından vazgeçerek borçluyu borçtan kurtarmasıdır.

İbra Anlaşmasının Şekli
Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın alacağı ortadan kaldırmak veya azaltmak için yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir. İbra anlaşması şekle bağlı değildir. İspat problemleri karşı ibranın yazılı yapılması ve özellikle alacaklının ibraya yönelik beyanın imzasını içeren bir belgeye bağlanması önerilir.
 
Bazen ibra, bunu gizlemek için alacağı tahsil etmeksizin makbuz verilmesi tarzında yapılır. Muvazaalı olması sebebiyle makbuz olarak hükümsüz olan vesika, ibra olarak geçerli olabilir.
 
İbra ve Alacak Hakkını Kullanmama Taahhüdü Farkı
 
Alacaklı ile borçlu borcun ortadan kaldırılması için değil de sadece alacaklının borçludan ifa istemeyeceği hususunda anlaşmışlarsa, ortada ibra değil alacak hakkını kullanmama taahhüdü vardır. Bir tasarruf işlemi olan ibra ile karıştırılmaması gereken ve sadece bir tarafa olumsuz edim yükleyen bu durumda, ibradan farklı olarak söz konusu anlaşmayı hâkim kendiliğinden göz önüne alamaz.
 
İbranın Hukuki Niteliği
 
İbra bir anlaşma olması bakımından, ayni haklarda ve yenilik haklarda söz konusu olan tek taraflı feragatten farklıdır. Alacak hakkından alacaklı tek taraflı olarak feragat edemez. Borçlu ibrayı kabul etmedikçe borç devam eder. İbra için, alacaklını fiil ehliyetine sahip olması yetmez, tasarruf yetkisi de aranır.
 İbra, mevcut bir borcu tamamen veya kısmen sona erdirmesi itibariyle, bir kimsenin alacağı bulunmadığını kabullenmesinden veya bir kimsenin alacağını talep etmeme taahhüdünde bulunmasından ayrılır.
 
İbranın Sınırlandığı Haller
Bazı durumlarda özel kanun hükümleri ibra imkânını sınırlamıştır: İntifa ile yükümlü alacağın ancak intifa hakkı sahibinin rızasıyla ibra edilebilmesi, üzerinde rehin hakkı bulunan alacağın ancak rehin hakkı sahibinin rızasıyla ibra edilebilmesi gibi.
 

İbranın Hükmü
İbra borcu sona erdirir. Borcun ne miktarda ibra edildiği bir yorum meselesidir. Aksi anlaşılmadıkça ibra borcun tamamı için yapılmıştır. Bununla birlikte, alacaklı işlemiş faizleri saklı tutmuş olmadıkça veya bu, durum ve koşullardan anlaşılmadıkça, esas borç ibra ile sona erince, faiz borcu da sona erer.
 
** Yenileme (Tecdid)
Yenileme yeni bir borç meydana getirerek önceki bir borcun sona erdirilmesidir. Kanuna göre, yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur.
Yenileme yeni bir borç meydana getirerek önceki bir borcun sona erdirilmesidir. Kanuna göre, yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur.
Borcu sona erdiren yenileme, ya borcun konusunun, ya tabi olduğu hükümlerin, ya borcun sebebinin veya tarafların değiştirilmesi tarzında olabilir.
Borcun konusunun değiştirilmesi, örneğin bir şey verme borcu yerine para verme borcunun kabulü, ifa yerini tutan edaya benzerse de ondan şu bakımdan farklıdır. İfa yerini tutan eda, borcu sona erdirip borçluyu borçtan kurtardığı halde, borcun konusunu değiştirerek yapılan yenileme, borçluyu yeni bir borç altına sokar. Yeni alacak çok zaman soyut alacak tarzında kabul edilir.
Tarafların değiştirilmesi tarzında yenileme alacaklının değişmesinde alacağın devrine, borçlunun değişmesinde borcun üstlenilmesine benzer. Fakat alacağın devrinde alacaklı, borcun üstlenilmesinde borçlu, borç sona ermeden değiştiği halde, yenilenmede eski borç sona erer, yeni alacaklı ile eski borçlu veya yeni borçlu ile eski alacaklı arasında yeni bir borç doğar.
 
Şartları
Yenileme tarafların anlaşması ile olur. Bu anlaşma da diğer sözleşmelerin tabi olduğu ehliyet ve sair şartlara tabidir. Alacaklı için ayrıca tasarruf yetkisi aranır. Bu anlaşma bakımından önem taşıyan bir unsur da yenileme niyetidir. Yenileme niyeti ispat edilmedikçe borcun, yapılan değişiklik esaslarına göre devam ettiği kabul edilmiştir.
 
Özellikle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz.
 
Yenileme işlemi; yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle iptal edilirse, eski borç sona ermemiş ve yeni borç doğmamış olur.
Geçerli olmadığı veya başka sebeple sona erdiği için artık sona erdirilecek bir borç mevcut değilse, yenileme yolu ile sona erdirilmesi söz konusu olmaz ve yeni borç da doğmaz.
 
Hükmü
Yenilemeyle, önceki borç ve bu borca bağlı haklar sona erer. Eski alacağa ait faizler saklı tutulmamışsa faiz alacağı da sona erer. Yeni borç bağımsız bir varlık taşır. Önceki borca ait defiler yeni borç için ileri sürülemez. Yenilemede kefalet ve rehin hakkının saklı tutulması anlaşması hüküm ifade etmez. Kefil ve rehin veren ile yenilenen alacağın sahibinin ayrıca anlaşması gereklidir.
Yenilenen borcun zamanaşımına uğramış borç veya ahlaki ödev gibi bir eksik borç olması yenileme sonucu doğan yeni borcun tam borç olmasına engel olmaz. Fakat kumar ve bahisten doğan borçlar için durum farklıdır. Yenileme sonucu kumar borcunun yerine geçecek yeni borç soyut borç olsa dahi ifası dava edilemez.
Eski alacak başka bir zamanaşımına tabi olsa bile yeni alacak on yıllık zamanaşımına tabi olur. Yenilenen alacak faiz alacağı olsa bile yeni alacak bu nitelikte değildir.
*** Alacaklı ve Borçlu Sıfatlarının Birleşmesi
Bir borcun alacaklı ve borçlusu sıfatlarının aynı kişide toplanması çeşitli sebeplerle gerçekleşebilir. Bunun en bilindik şekli mirastır. Ancak birleşme miras dışında da olabilir, (A)’nın (B)’den olan alacağını (B)’ye devretmesi; alacaklı ve borçlu iki şirketin birleşmesi; bir kimsenin alacaklı bulunduğu bir işletmeyi satın alması gibi.
 
Hükmü
 
Kanunun kısaca birleşme olarak adlandırdığı alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi borcu sona erdirir. Borç sona erdiği için bağlı haklar ve özellikle kefalet ve rehin hakları da sona erer. Ancak üçüncü kişilerin alacak üzerinde önceden mevcut olan hakları birleşmeden etkilenmez.
 
Birleşmenin ortadan kalkması üzerine borç sona ermemiş sayılınca, bağlı hakların da birlikte doğacağı genellikle kabul edilmekte, fakat rehin oluşturan mal iade edilmişse, birleşme sona erince rehnin kendiliğinden yeniden doğamayacağına işaret edilmektedir.
 
**** İfa İmkânsızlığı
İmkânsızlık geçici ise, ifa tarihinin imkânsızlığın ortadan kalkmasına kadar ertelenmesinin tarafların varsayımsal ortak arzularına uygun olmayacağına göre, borcun sona erip ermeyeceği saptanmalıdır. İmkânsızlık belirdiği ana göre sürekli nitelik taşıdığı için borcun son bulduğu sonucuna varılmış, fakat bir zaman sonra beklenmedik bir şekilde imkânsızlık ortadan kalkmışsa, bu varılan sonucu değiştirmez. Şöyle ki, imkânsızlığın sonuçlarını ileri sürmek dürüstlük kuralına aykırı kaçıyorsa, bu istisnai durumda, borç imkânsızlaşmamış gibi sonuca varılmalıdır. İfa İmkânsızlığından Borçlunun Sorumlu Olup Olmamasının Rolü
 
İmkânsızlık borçlunun kusurlu davranışından ileri gelmişse borç sona ermez sadece içeriği değişir ve edimin yerini, alacaklının zararını tazmin yükümlülüğü alır.
 
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Ancak, taraflar sözleşmede, bir tarafın borcunun ifası kusuru bulunmaksızın imkânsızlaşsa bile diğer tarafın kendi borcunu ifa edeceğini, önceden ifa etmişse geri alamayacağını kararlaştırabilir.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Kısmi İmkânsızlık
 
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
Borçlu kısmi imkânsızlığı öngörse idi, kesinlikle bu sözleşmeyi yapmayacak idi ise, karşılıklı edimler içeren sözleşmede karşı taraf kısmi ifayı kabul ettiğini ve kendi edimini de aynı oranda ifa edeceğini bildirse bile, tam imkânsızlık hükmü uygulanıp, tüm borç ilişkisi sona ermiş sayılmaktadır.
 
!!!Sürekli edim içeren borç ilişkilerinde kısmi imkânsızlık söz konusu olmaz.
İfa Güçlüğü ve Sonuçları
Şayet bir borcun ifası imkânsızlaşmış olmamakla beraber, borçlunun sorumlu olmadığı sebeplerle aşırı derecede güçleşmiş ise, borç, TBK m. 138’de düzenlenen, doktrinde emprevizyon-sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması kavramı kapsamında değerlendirilir.
Bu genel hüküm dışında, bazı sözleşmelerde tanınan haklı sebeple sözleşmeyi fesih hakkı (kira sözleşmesinde, adi ortaklıkta), sürekli borç ilişkisi kuran sözleşmelerde ortaya çıkan yeni durumun bir taraf için ilişkiye devamı tahammül edilmez kılması halinde ilişkiyi sona erdirme imkânları mevcuttur.
Sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması için 4 şartın varlığı aranır:
1. İşlem temelinin çökmesi, sözleşme kurulduktan sonra tarafların edimleri arasındaki denge borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulması
2. Edimlerin dengesindeki değişikliğin, sözleşme yapılırken öngörülemeyen olağanüstü bir durumdan ileri gelmesi
3. Aşırı ifa güçlüğü yaratan olgunun borçludan kaynaklanmaması
4. Edimlerin henüz ifa edilmemiş olması veya hakkın saklı tutularak ifanın gerçekleştirilmesi
 
****Takas
Takas, birbirine karşı aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin tek taraflı beyanı ile bu alacakları az olanı tutarında sona erdirmesidir. Böylece takas, ifa masraf ve külfetine katlanmadan, her iki tarafı da borcunu ifa etmiş ve alacağını tahsil etmiş durumuna getirir. Takas bu açıdan, lüzumsuz ifa işlemlerini bertaraf, tarafların borcu açısından bir sona erme sebebi, alacağı bakımından bir elde etme tarzıdır.
 
 Hukuki Niteliği
TBK, takasın bir tarafın beyanı ile yapılması esasını kabul etmiştir. Bununla beraber, bazı borçları takas etmek alacaklının onayına bağlı tutulmuştur. Diğer taraftan takas için bir tarafın beyanı gerekli ise de, bu beyan yapılınca takasın, beyandan itibaren değil, karşılıklı borçların takas edilebilmesi şartlarının gerçekleştiği andan itibaren hüküm ifade etmesi kabul edilmiştir. takas için kanunda öngörülen esaslardan farklı olarak taraflar ileride karşılıklı alacaklarının kendiliğinden takas edilmesi konusunda anlaşma yapabilirler. Bu takdirde ayrıca takas beyanına gerek kalmadan takas gerçekleşir
Takasın Şartları
 
1. Taraflar birbirinden alacaklı olmalıdır. (Karşılıklılık)
Birbirini sona erdirecek iki alacak bulunmalıdır. Takas edilecek alacakların aynı borç ilişkisinden doğmuş olması aranmaz.
Kefil, asıl borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir alacağını kendisinin kefaletten doğan borcu ile takas edemez. Ancak asıl borçlunun takası ileri sürme hakkı bulundukça, kefili de alacaklıya ifada bulunmaktan kaçınabilir.
Bir üçüncü kişi yararına taahhütte bulunan kimse de, borcunu, diğer tarafın kendisine borçlu olduğu şeyle takas edemez.
Bir müteselsil borçlu, diğer bir müteselsil borçlunun alacaklıdan olan alacağını takas edemez.
Bir kimsenin takas hakkına sahip olabilmesi için aynı kişiye karşı alacaklı ve borçlu olması esasına alacağın devri bakımından kanun bir istisna koymaktadır. Buna göre, borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir. Böylece kanun, borçlunun onayına bağlı olmayan alacak devrinden zarar görmesine engel olmak istemiştir.
 
2. Tarafların birbirlerinden olan alacaklarının konusu aynı türden olmalıdır. (Türdeşlik)
 
Her iki alacağın türünün aynı olması takasın şartlarından biridir. Ancak her iki alacağın konusu aynı cinsten olmakla beraber, vasıfları farklı ise takas mümkün değildir. Fakat tarafların isteğiyle, böyle bir takas yine de mümkün olabilir.
 
3. Takası yapmak isteyenin alacağı ifası istenebilir, borcu da ifa edilebilir olmalıdır. (Muaaccel olma)
 
Bir kimsenin takas yapabilmesi için alacağının sadece muaccel olması yetmez, alacağın ifası talep edilebilir bir alacak olması gerekir. Gerçekten bir kimsenin alacağı eksik borca ilişkin ise takas mümkün değildir. Zamanaşımına uğramış bir alacak da böyledir ancak zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir.
Hakkında bir def’i ileri sürülebilecek alacaklar da takas edilebilir; fakat karşı taraf def’i ileri sürerse takas hükümsüzleşir.
Bir alacağın çekişmeli olması da takasa engel teşkil etmez. Bununla beraber, iflas da kural olarak alacaklının takas yapmasına engel değildir. Hatta, iflas eden kimsenin vadesi gelmemiş borçlarının da muaccel olması ve iflas halinde muaccel olmayan borçların dahi takas edilebilmesi hükümleri sebebiyle, iflas, takası kolaylaştırıcı bir vasıf da taşıyabilir. Ancak, takas yapmak isteyen, alacağı veya borcunu iflastan öce edinmiş olmalıdır.
 
4. Takastan feragat bulunmamalıdır.
 
Bir kimse takas hakkından feragat edebilir. Her şeyden önce, bir kişi daha takas hakkı doğmadan önce müstakbel takas hakkından feragat edebilir. Böyle bir feragatte bulunan kimse bakımından, takas mümkün değildir.
 
Takas Hakkının Kullanılması ve Takas Beyanı
 Takas beyanı, ancak takas hakkı doğduktan sonra ve sona ermeden önce yapılabilir. Takas arzusunu ifade eden beyan karşı tarafa yöneltilmelidir ve beyan, varma ile hüküm ifade eder. Takas, karşı tarafın kendi alacağı için açtığı davayı reddettirmek üzere mahkemede de ileri sürülebilir.Takas beyanının geçerliliği; ehliyet, temsil, irade bozukluğu bakımından genel hükümlere tabidir. Bununla beraber takası yapan kimsenin tasarruf yetkisi de bulunmalıdır. Takas beyanı bir şekle bağlı değildir.
 
Taraflar karşılıklı olarak takası mümkün birden çok alacağa sahip iseler, takas beyanında bulunanın hangi alacağı ile hangi borcunu takas ettiğini bildirmesi gerekir. Aksi halde takas beyanı hüküm ifade etmez. Şayet takas beyanında bulunanın bir alacağı fakat birden çok borcu varsa, bu durumda takas TBK m. 102 uyarınca mümkündür. İlk takip varsa ilk takip edilen borç, yoksa vadesi ilk gelen borç esas alınır.
Bazı durumlarda alacaklının beyanı, karşı tarafın rızası olmaksızın takasa imkân vermez. TBK m.144 hükmünde bu istisnai durumlar ifade edilmiştir:
 1. Tevdi edilmiş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar
2. Haksız olarak alınmış veya aldatma sonucunda alıkonulmuş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar
3. Nafaka ve iş ücreti gibi, borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup özel niteliği gereği, doğrudan alacaklıya verilmesi gereken alacaklar
Hükmü
Geçerli şekilde yapılan takas beyanı, bildirimde bulunanın karşı tarafa olan borcu ile ondan alacağını arzı tutarında sona erdirir. Takas beyanı, bu sonucu geriye etkili olarak sağlar.
İki tarafın birbirinden olan alacakları, takas hakkının doğduğu yani takas beyanında bulunma imkânının ortaya çıktığı andan itibaren sona ermiş sayılır.




 





 
 
 
 
 






 

Bize Yazın

Ad

E-posta *

Mesaj *