ZAMAN AŞIMI
Bazı
hallerde bir hak bir süreye bağlı olarak mevcuttur. Sürenin bitiminde hak sona
erer. Bu hallerde süreye bağlı hak söz konusu olur. Bazı hallerde de hakkın
sona ermesi sadece zamanın geçmesinden değil, belirlenen süre içinde hak
sahibinin hareketsiz kalması yüzündendir. Bu halde hak düşürücü süreden
bahsedilir.
Hâkim
hak düşürücü süreyi kendiliğinden göz önüne alabildiği halde, zamanaşımını
kendiliğinden göz önüne alamaz. Zamanaşımı
süresinin işlemesinin durması veya kesilmesinin mümkün olduğu hallerde hak
düşürücü sürenin işlemesi durmaz veya kesilmez. Sözleşme
zamanaşımına uğramaz, bu sözleşmeden doğan borçlar için zamanaşımı söz konusu
olabilir.
Zamanaşımının
Dayandığı Esas
Zamanaşımına
dayanmaktan önceden feragat olunamaz, zamanaşımı süreleri değiştirilemez.
Zamanaşımının ileri sürülmesini güçleştiren, örneğin zamanaşımını kesen veya
durduran yeni sebepler kabul eden sözleşmeler de kanunun ruhuna aykırı
oldukları için hükümsüzdür. Borçlar kanunu bu sürelerin değiştirilemeyeceğini
3. bölümünün ikinci ayrımında belirtilen süreler için kabul etmektedir.
Zamanaşımı sürelerinin değiştirilebildiği hallerde ise, kararlaştırılan sürenin
TBK m. 146’daki 10 yıllık süreyi aşmaması gerekir.
Zamanaşımı borcu sona erdirmez,
borçluya bir def’i imkânı sağlar. Bu def’i ileri sürülmedikçe hâkim
zamanaşımını kendiliğinden göz önüne alamaz, hatta borçluya hatırlatamaz.
Borçlunun zamanaşımına uğramış borcu yine de ifa etmesi, geçerli bir borcun
ifası olacağından, bir bağış sayılamayacağı gibi, alacaklı için sebepsiz
zenginleşmeye yol açan bir borç olmayan şeyin ifası da değildir.
Zamanaşımının
Şartları
1. Alacağın Zamanaşımına
Tabi Olması
Kanunda
aksine hüküm bulunmadıkça her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bununla
birlikte, aynı borç ilişkisinden doğmuş alacaklar farklı zamanaşımına tabi
olabilir
2. Zamanaşımı Süresinin
Geçmesi
Alacağın tabi olduğu zamanaşımı
süresini; bu sürenin başlangıç tarihini ve sürenin nasıl hesaplanacağını;
zamanaşımını durduran veya kesen bir sebep bulunup bulunmadığını tespit etmek
gerekir. Bir sözleşmedeki her alacağın ayrı ayrı göz önüne alınması gerekir.
a.
Zamanaşımı Süreleri
*Normal
zamanaşımı süresi 10 yıldır. Kanunda başka bir süre belirtilmiş olmadıkça her
alacak bu süreye tabidir. 10 yıldan uzun zamanaşımı süreleri de mevcuttur:
taşınmaz yapının ayıplı olmasında satıcının ağır kusuru varsa mülkiyetin
geçmesinden itibaren 20 yıllık zamanaşımı ve gene taşınmaz yapının inşasında
yüklenicinin ağır kusuru varsa teslimden itibaren yine 20 yıllık zamanaşımı ve
ceza zamanaşımınınzamanaşımı haksız
fiilden doğan zararı tazmin davasında söz konusu olur.
**TBK m.
147’ye göre 5 yıllık zamanaşımına tabi olacaklar şunlardır:
·
Kira
bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler
·
Şayet kira bedeli
devri olarak değil de toptan ödenecekse veya faizler ana paraya eklenerek
ödenecekse, bu alacaklar normal zamanaşımına tabi olurlar.
·
Otel, motel,
pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve
benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri
·
Küçük sanat
işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar
·
Bir
ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya
kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri,
denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar
·
Vekalet,
komisyon ve acentelik sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı
dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar
·
Yüklenicinin
yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında,
eser sözleşmesinden doğan haklar
b. Sürenin Başlangıcı ve
Hesabı
Zamanaşımı
süresi, alacağın muaccel olduğu zamandan itibaren işlemeye başlar. İade
borçları, ancak saklama veya vekalet sözleşmesi sona erince doğar. Geciktirici
koşula bağlı alacaklarda, alacak koşulun gerçekleşmesi ile doğar ve zamanaşımı
bu tarihten itibaren işler. Borca aykırılık halinde tazminat alacağının
zamanaşımı, bu alacağın doğduğu andan itibaren işlemeye başlar.
Rücu
istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği
tarihten başlayarak 2 yılın, her halde tazminatın tamamının ödendiği tarihten
başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Zamanaşımının
işlemeye başlaması için alacaklının alacağının muaccel olduğunu hatta alacağı bulunduğunu
bilmesi gerekli değildir. Fakat haksız fiilden doğan tazminat alacağında ve
sebepsiz zenginleşmede iade talebinde 2 yıllık zamanaşımının işlemeye başlaması
için alacaklının bazı hususları bilmesi aranmıştır. Zamanaşımı
hesaplanırken, zamanaşımının başladığı gün hesaba katılmaz. Zamanaşımı ancak
sürenin son gününün geçmesi ile tamamlanmış olur. Eğer zamanaşımı süresinin son
günü kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, zamanaşımı,
tatili takip eden ilk iş günü sonunda tamamlanmış olur.
c.
Zamanaşımının Durması
TBK 153’te gösterilen sebeplerden biri, zamanaşımın başlayacağı sırada
mevcutsa, zamanaşımı işlemeye başlamaz; zamanaşımı işlerken ortaya çıkarsa
zamanaşımı işlemeye devam etmez. Sebep devam ettikçe zamanaşımı işlemez ve
sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye başlar. İşlemeye
başlama, durdurma sebebinin ortadan kalktığı günün bitmesi ile olur.
Bu durumlar şunlardır:
·
Velayet süresince
çocukların ana ve babalarından olan alacakları için
·
Vesayet
süresinde, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri
sebebiyle devletten olan alacakları için
·
Evlilik devam
ettiği sürece eşlerin diğerinden olan alacakları için
·
Hizmet ilişkisi
süresince ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için:
Fiili hizmet ilişkisi yeterlidir. Hükmün uygulanması için alacağın hizmet
ilişkisinden doğmuş olması şart değildir. Ev hizmetlisinin, işverene karşı
hizmet ilişkisi dışında bir sebeple sahip olduğu alacak bakımından da
zamanaşımı ilişki süresince işlemez.
·
Borçlu, alacak
üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece
·
Alacağı Türk
mahkemelerinde ileri sürme imkânı bulunmadığı sürece
·
Alacaklı ve
borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili
olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek
sürece
d.
Zamanaşımının Kesilmesi
Zamanaşımının
kesilmesinden maksat, kanunen belirli bazı olayların gerçekleşmesi üzerine,
işlemekte olan zamanaşımının işlemiş kısmının hiçbir etkisinin kalmamasıdır.
Zamanaşımını kesen olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar.
Bunlar:
·
Zamanaşımını
kesen, borçlunun fiilleri, borçlunun
borçlu olduğunu kabullendiğini gösteren irade açıklamalarıdır. Bu hususu kanun,
borçlunun borcu ikrar etmesi olarak ifade etmiştir. Örtülü olarak da olabilir,
örneğin borçlunun faiz ödemesi, kısmi ifada bulunması, rehin vermesi, kefil
göstermesi zamanaşımını keser. Bu fiillerin borçlunun onayı ile üçüncü bir kişi
tarafından yapılması da aynı sonucu doğurur. Alacaklıya yöneltilmeyip de bir
üçüncü şahsa yapılacak bir beyan, ikrar sayılmaz.
·
Zamanaşımını
kesen, alacaklının fiilleri,
alacaklının alacağını talep bakımından yaptığı adli işlemlerdir. Alacaklı,
alacağı için mahkeme veya hakeme dava veya def’i yolu ile başvurunca, icra
takibinde bulununca, iflas masasına başvurunca zamanaşımı kesilir. Ancak
usulüne uygun şekilde açılmayan bir dava veya ileri sürülen def’i zamanaşımını
kesmez. Bu durumda, zamanaşımının dava sırasında tamamlanması halinde 60 günlük
ek süre söz konusu olur. Şayet zamanaşımı, dava veya def’i usul yönünden
reddedildikten sonra tamamlanmışsa, alacaklı ek süreden faydalanamaz.
Zamanaşımı kesildikten sonra işleyecek yeni süre, kural olarak eski
sürenin aynıdır. Ancak borçlunun borcunu bir senette ikrar etmesi veya alacağın
bir hükümle sabit olması hallerinde, zamanaşımını kesen bu ikrar veya hükümden
itibaren işleyecek yeni süre daima 10 yıldır.
e. Zamanaşımının
Kesilmesinin Borçludan Başka Kişilere Etkisi
Kural olarak zamanaşımının
kesilmesi ancak borcunu ikrar eden veya adli işleme muhatap olan borçluya karşı
hüküm ifade eder. Fakat TBK m. 155 bu prensibe üç bakımdan istisna koymuştur:
·
Bir müteselsil
borçluya karşı kesilen zamanaşımı diğerlerine karşı da kesilmiş olur
·
Bölünemeyen bir
borcun birlikte borçlularından birine karşı kesilen zamanaşımı diğerlerine
karşı da kesilmiş olur
·
Asıl borçluya
karşı kesilen zamanaşımı kefile karşı da kesilmiş olur. Fakat kefile karşı
kesilen zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz.
Zamanaşımının Hükümleri
Zamanaşımı,
borçluya ifadan kaçınmak hususunda bir def’i hakkı sağlar.
Üçüncü bir kişi zamanaşımına
uğramış bir borca kefil olursa, asıl borcun zamanaşımına uğradığını biliyorsa,
kendisi bakımından zamanaşımına dayanmaktan feragat etmiş olur. Aslında üçüncü
kişi böyle bir davranışla bir kefaletten çok borçlunun borcunu ödeyeceğini
taahhüt etmektedir. Şayet üçüncü kişi kefil olurken asıl borcun zamanaşımına
uğradığını bilmiyorsa, borcu ödemesi istenince zamanaşımı def’ini öne
sürebilir.
İki
tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın alacağı zamanaşımına uğramış
olsa dahi, o kimse bu alacağa dayanarak ödemezlik def’ini ileri sürebilir.
Alacak zamanaşımına uğrasa bile, bu alacağı teminat altına alan taşınır rehni
devam eder ve alacaklı cebri icra yolu ile rehni paraya çevirebilir.
Alacak zamanaşımına uğramış
olsa bile, takas hakkının doğduğu anda henüz zamanaşımı tamamlanmış değil
idiyse, takas yolu ile elde edilebilir.
Def’i hakkını kullanmak
borçlunun arzusuna kalmıştır. Hâkim zamanaşımını kendiliğinden göz önüne
alamaz. Borçlu, zamanaşımından feragat etme hakkına sahiptir. Zamanaşımı
def’ini kullanmaktan feragat, borçlunun ikrarı ile zamanaşımının kesilmesinden
farklı olarak sadece feragatte bulunan borçlu bakımından hüküm ifade eder.
Borçlunun feragat hakkını kullanabilmesi için, fiil ehliyeti ve tasarruf
ehliyetinin bulunması aranır.
Ömür boyu gelir ve benzeri
dönemsel edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş ilk dönemsel
edimin muaccel olduğu günde işlemeye başlar. Alacağın tamamı zamanaşımına
uğramışsa, ifa edilmemiş dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur.
Zamanaşımı Def’ini İleri
Sürme Hakkının Kötüye Kullanılması
Alacaklının dava açmasına engel olmak için onu oyalayacak hareketlerde
bulunmak suretiyle zamanaşımı süresine geçirten borçlu; karşılıklı ifa veya
iade ilişkilerinde karşı taraftan ifa veya iade isteyenin kendi borcunun
zamanaşımına uğradığı savunması ile kendi edimini ifa veya iadeden kurtulmak
istemesi durumları zamanaşımı def’ini kullanma hakkının kötüye kullanımına
örnek teşkil eder. Böyle durumlarda zamanaşımı def’i göz önüne alınmaz.