16 Aralık 2016 Cuma

KAYIP KAÇAK BEDELİ

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2015/17874

K. 2016/12360

T. 01.11.2016

* KAYIP-KAÇAK BEDELİNİN İSTİRDATI İSTEMİ ( Elektrik Abonelerinden Tahsil Edilecek Bedelleri İçeren Tarifeleri Onaylama Yetkisinin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na Verildiği - Belirlenen Bedellere İlişkin Olarak Yapılan Başvurularda ve Açılan Davalarda Tüketici Hakem Heyetleri İle Mahkemelerin Yetkisinin Bu Bedellerin Kurumun Düzenleyici İşlemlerine Uygunluğunun Denetimi İle Sınırlı Olduğu )
* ELEKTRİK ABONELERİNDEN KAYIP-KAÇAK TAHSİLATI YAPILMASI ( 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun Kayıp- Kaçak Bedelleri Hakkında Yeni Kanunun Yürürlük Tarihi Öncesinde Açılıp Halen Devam Eden Davalarda da Uygulanması Gereken Hükümler İçerdiği - Elektrik Piyasası Kanunu'nun 17/10 Ve Geçici 19 İle 20.Maddelerinin Davaya Konu Olan Somut Olaya Etkisinin Bulunup Bulunmadığının Yerel Mahkemece Değerlendirilmesi Gerektiği)
* KAYIP-KAÇAK BEDELİ DAVALARINDA UYGULANACAK HÜKÜM ( 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun Kayıp- Kaçak Bedelleri Hakkında Yeni Kanunun Yürürlük Tarihi Öncesinde Açılıp Halen Devam Eden Davalarda da Uygulanması Gereken Hükümler İçerdiği - Elektrik Piyasası Kanunu'nun 17/10 Ve Geçici 19 İle 20.Maddelerinin Davaya Konu Olan Somut Olaya Etkisinin Bulunup Bulunmadığının Yerel Mahkemece Değerlendirilmesi Gerektiği )
6446/m. 17/10, Geç. 19, Geç, 20
ÖZET : Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin istirdatı istemine ilişkindir.Elektrik abonelerinden tahsil edilecek bedelleri içeren tarifeleri onaylama yetkisini, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na verilmiştir. Davaya konu kayıp-kaçak bedeli, elektrik abonelerinden tahsil edilmektedir.Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. 

DANIŞTAY KARARLARI-KHK LARDA GÖREVLİ MAHKEME

D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2016/7983 Karar No : 2016/4079 Davacı : Davalı : Hasım gösterilmemiştir. Davanın Konusu : Uyuşmazlık, davacının 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi : Düşüncesi : Davanın görev yönünden reddi ve dava dosyasının Bursa İdare Mahkemesi'ne gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14.maddesi uyarınca dosya incelendikten sonra gereği görüşüldü: 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 24. maddesinde, Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak, Bakanlar Kurulu kararlarına, Başbakanlık, bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşarlarıyla ilgili müşterek kararnamelere, Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere, Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere,Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı işlemlerine karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarını karara bağlayacağı; 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 5. maddesinde; idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki iptal ve tam yargı davalarını çözümleyeceği;2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-a maddesinde, idari yargının görevli olduğu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek, dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği belirtilmiştir. Yukarıda yer verilen kurallardan , Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak inceleyeceği uyuşmazlıkların sayma suretiyle belirlendiği ve bunlar dışındaki bütün uyuşmazlıkların idare mahkemelerinin görevinde bulunduğu anlaşılmaktadır. T.C. D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2016/7983 Karar No : 2016/4079 Davacı tarafından, kamu görevinden çıkarılmasının Bakanlar Kurulu Kararı ile yapıldığı ileri sürülerek doğrudan Danıştay'da dava açılmış ise de, uyuşmazlık, Anayasa'nın 121.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nca çıkartılan, yasa gücünde ve düzeyinde olan Kanun Hükmünde Kararname'den kaynaklanmaktadır. Böyle bir uyuşmazlığın da 2575 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sayılan Bakanlar Kurulu Kararlarından kaynaklanan uyuşmazlıklardan olmadığı açıktır. Bu itibarla, davacının, 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılmasından kaynaklanan uyuşmazlığın, 2575 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı anlaşıldığından görüm ve çözümünün 2576 sayılı Yasa'nın 5. maddesi gereğince idari yargıda genel görevli yargı yeri olan idare mahkemesine ait olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davanın görev yönünden reddine ve 2577 sayılı Yasa'nın değişik 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 33/2. maddesi uyarınca dava dosyasının, davayı çözümlemeye yetkili ve görevli olan Bursa İdare Mahkemesine gönderilmesine, 04/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

15 Aralık 2016 Perşembe

YARGITAY KARARLARI-İSKAN ALINMAMIŞ BİNADA ABONELİK

Hukuk Genel Kurulu         2014/891 E.  ,  2016/425 K.
"İçtihat Metni"
##########
MAHKEMESİ :##########Tüketici Mahkemesi
##########
##########
##########
##########

Taraflar arasındaki “abonelik sözleşmesi yapılması ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ..... Tüketici Mahkemesi tarafından davanın reddine dair verilen 18.05.2012 gün ve 2011/1131 E. 2012/295 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ..... Hukuk Dairesinin 19.04.2013 gün ve 2012/23223 E. 2013/10249 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı, Alemdağ Mah.981 Sok No: 17/8 Altındağ Ankara adresinde bulunan konutuna su aboneliği için davalı kuruma başvuruda bulunduğunu, ancak davalı kurumca binanın statik raporunun olmaması nedeniyle abonelik işleminin yapılmadığını belirterek mağduriyetinin giderilmesi için geçici elektrik (su) aboneliğinin yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece ,davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu binanın iskan izninin alınmadığı dosya içeriği ile sabittir. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 30 ve 31. maddeleri hükmüne göre, yapı kullanma izin belgesi bulunmayan yerlerde abonelik tesisi mümkün değildir. Ne var ki; davadan önce 26.7.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe giren ‘5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 25.maddesinde 3194 Sayılı İmar Kanunu’na eklenen Ek Geçici 11. madde, “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup ,kanalizasyon kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara yol, su, elektrik, telefon vb. gibi altyapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi halinde ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu maddenin yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine, kullanma izni alınıncaya kadar geçici abonelik yapılabilir,bu halde elektrik ve su bağlanması abone için kazanılmış hak teşkil etmez. Ancak yapı ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanamaz” hükmü getirilmiştir.
Ayrıca Aski Tarifeler Yönetmeliği 30/d maddesinin yollamasıyla uygulanması gereken 6.maddesi (h) bendi gereğince; yapı ruhsatı bulunup da elektrik, doğalgaz ve telefon gibi kamu hizmetlerinin en az birinden yararlandığını ispatlamak koşuluyla, yapı kullanma izni için ilgili kuruma başvurulduğu halde izin verilmeme nedenlerinin sigorta prim veya vergi borçlarından kaynaklanması,binanın bazı kısımlarının yapı ruhsatına aykırı olması, binanın oturulan bölümleriyle ilgili olmayıp çevre düzenlemesi gibi eksikliklerden kaynaklanması halinde geçici abonelik yapılacağı kabul edilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici 11.maddesi uyarınca dosyada dava konusu binanın yapı ruhsatının bulunduğu, aynı apartmanda başka bir daireye doğalgaz abonesi olunduğu yönünde faturaların bulunduğu, Ankara 3.Tüketici Mahkemesinin 2011/1161 esas sayılı dosyasında aynı apartmana geçici abonelik verilmesine ilişkin davada,yapı denetim firması tarafından yazılan yazı içeriğine göre;inşaatın %95 oranında tamamlandığı ,projeye aykırı bir işlemin olmadığı,statik raporun ve denetim raporlarının hazır olduğu,ancak yapı denetim hizmet bedeli yatırılmadığı için raporların belediyeye verilmediğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.O halde mahkemece, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

##########

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; su aboneliğinin tesisi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, konutuna su aboneliği için davalı kuruma başvuruda bulunduğunu, ancak davalı kurumca binanın statik raporunun olmaması nedeniyle abonelik işleminin yapılmadığını belirterek mağduriyetinin giderilmesi için geçici su aboneliğinin yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının binaya ilişkin statik rapor ve hesap kesme işlemi yaptırmadan mahkeme kararı ile aboneliği gerçekleştirmeye çalışmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, “davaya konu binanın statik raporu olmadığından “ davanın reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mevcut delillere göre davalı idarenin abonelik sözleşmesi yapmak zorunda olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 30 ve 31. madde hükümlerine göre, yapı kullanma izin belgesi bulunmayan yerlerde abonelik tesisi mümkün olmayıp, dava konusu dairenin bulunduğu binanın yapı kullanma (iskan) izninin alınmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki, su aboneliği tesisine ilişkin talep, aynı zamanda aboneliğin geçici olarak tesisi talebini de kapsadığından, somut uyuşmazlığın bu yönden de ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuya ilişkin mevzuatın açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
26.07.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 25. maddesi ile 3194 Sayılı İmar Kanunu’na eklenen Geçici 11. madde,
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup, kanalizasyon kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara yol, su, elektrik, telefon vb. gibi altyapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi halinde ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu maddenin yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine, kullanma izni alınıncaya kadar geçici abonelik yapılabilir, Bu halde elektrik ve su bağlanması abone için kazanılmış hak teşkil etmez. Ancak yapı ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanamaz" hükmünü içermektedir.
Öte yandan, ASKİ Tarifeler Yönetmeliği’nin 30/d maddesinin yollamasıyla, anılan Tarifenin “Abonelik türleri” başlıklı 6/h maddesi,
“…Abonelerin gruplandırılmasıyla, tarifelerin uygulama esasları aşağıda açıklanmıştır.
Geçici aboneler:
Yapı ruhsatı bulunup da, elektrik, doğalgaz ve telefon gibi kamu hizmetlerinin en az birinden yararlandığını ispatlamak koşuluyla, yapı kullanma izni için ilgili kuruma başvurulduğu halde izin verilmeme nedeninin;
-Sigorta prim veya vergi borçlarından kaynaklanması halinde tüm bağımsız bölümlere,
...
-Binanın oturulan bölümleriyle ilgili olmayıp çevre düzenlemesi gibi eksikliklerden kaynaklanması halinde tüm bağımsız bölümlere,
Yapı Kullanma İzni Belgesi alınıncaya kadar geçici olarak, kullanım türüne göre su verilen aboneliklerdir…”
Buna göre, yapı ruhsatı bulunup da elektrik, doğalgaz ve telefon gibi kamu hizmetlerinin en az birinden yararlandığını ispatlamak koşuluyla, yapı kullanma izni için ilgili kuruma başvurulduğu halde izin verilmeme nedenlerinin; sigorta prim veya vergi borçlarından kaynaklanması, binanın bazı kısımlarının yapı ruhsatına aykırı olması, binanın oturulan bölümleriyle ilgili olmayıp çevre düzenlemesi gibi eksikliklerden kaynaklanması halinde, geçici abonelik yapılacağı kabul edilmiştir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, yapı kullanma izni verilmesi için gerekli belgeler Ankara İmar Yönetmeğinin 97. maddesinde belirtilmiş olup, anılan madde uyarınca yapı izni verilebilmesi için aranan koşullardan biri de; yapının ruhsat eki projelere uygun olarak kısmen veya tamamen bitirildiğini belirten ve fenni mesuller ile yapı denetim kuruluşlarının denetçi mimar ve mühendisleri tarafından imzalanan raporun düzenlenerek, ibrazıdır.
Somut uyuşmazlıkta ASKİ’ ye yazılan yazıya verilen cevapta; Altındağ ilçesi Alemdağ Mah 981. sok no: 17 adresinde inşaat aboneliğinin mevcut olmadığı, öncelikle inşaat aboneliğinin yapılması tarifeler yönetmeliğinin 6 maddesinin (h) fıkrasına istinaden iskana müracaat yazısı, statik raporu ve kanal vizesinin ibraz edilmesi halinde abonelik işleminin yapılacağı bildirilmiştir.
Yapı denetim şirketine yazılan yazıya verilen cevapta, binanın oturmaya elverişli olmadığı bildirilmiştir.
Diğer yandan somut uyuşmazlıkta yapı ruhsatının 28.08.2009 tarihi olduğu anlaşılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanununun “Yapı Kullanma İzni” başlıklı 30.maddesi; “Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracâatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.” Hükmünü içermektedir. Yine aynı kanunun “Kullanma İzni Alınmamış Yapılar” başlıklı 31. maddesinde de; “İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar. Ancak, kullanma izni alan bağımsız bölümler bu hizmetlerden istifade ettirilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Açıklanan yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; yapı kullanma (iskân) izni verilmeyen veya alınmayan yapıların, izin alınıncaya kadar elektrik ve belediye (ferdi abonelik) hizmetlerinden faydalanamayacakları açıktır.
Hâl böyle iken, yasa koyucu; ülkemizde, yapı (inşâat) ruhsatı alınmadan inşa edilmiş ya da yapı (inşâat) ruhsatı alınmasına rağmen yapı kullanma (iskân) izni alınmamış birçok yapının bulunması nedeniyle yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere, 5784 sayılı Kanunun 25. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen geçici 11.madde ile bir istisna getirmiştir. Anılan geçici 11. maddeye göre “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe (26/07/2008) kadar yapı (inşâat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup, kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara; yol, elektrik, su, telefon, kanalizasyon ve doğalgaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi hâlinde, ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu maddenin yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine, kullanma izni alınıncaya kadar ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su ve/veya elektrik bağlanabilir. Bu kapsamda, ilgili belediyeden dağıtım şirketlerine elektriğin kesilmesi talebinin söz konusu olması hâlinde aboneliği iptal edileceğinden, su ve/veya elektrik bağlanması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez. Ancak, yapı (inşâat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12/10/2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanmaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan abonelikler de ait olduğu gruba dönüştürülür”. Hükmü yer almaktadır.
Madde içeriğinden de görüldüğü üzere; yasa koyucu, getirdiği istisnanın uygulanma süresini sınırlandırmakla yetinmemiş; ayrıca, kanunun uygulanmasını bazı şartların gerçekleşmiş olmasına da bağlamıştır. Bu nedenle, geçici abonelik tesisi işlemlerinde; kanunda sayılan şartların tamamının mevcut olduğu işlemin tesis edilmesini isteyen kişi tarafından ispat edilmeli; ayrıca, işlemi tesis edecek kuruluşlar (ve dava yolu ile tesis edilmesi istenildiği takdirde mahkemece) tarafından da süre sınırının aşılıp aşılmadığı denetlenmelidir.
5784 sayılı Kanunun 25. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen geçici 11. maddeyle, yapı (inşâat) ruhsatı bulunan; ancak, gerekli koşulları yerine getirmediği için “iskân” yani oturma izni bulunmayan binalara elektrik ve su bağlanmasının yolu açılmıştır. 12/10/2004 tarihi ile 26/07/2008 tarihleri arasında yapı (inşâat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup, kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara; yol, elektrik, su, telefon, kanalizasyon, doğal gaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi hâlinde, ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve kanunun yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine, kullanma izni alınıncaya kadar ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su ve/veya elektrik bağlanabilir. Ancak, yapı (inşâat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12/10/2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.
12/10/2004 tarihinden önce inşa edilen yapılarda yapı (inşâat) ruhsatı alınmış olma şartı dahi aranmamaktadır. Diğer bir deyişle 12/10/2004 tarihi ile 26/07/2008 tarihleri arasında yapı (inşâat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olan yapılar için kanunen aranan koşullar 12/10/2004 tarihinden önce inşa edilen yapılar için aranmayacaktır. Yani 12/10/2004 tarihinden önce binanın yapıldığının ispatı şartıyla geçici su veya elektrik aboneliği verilmesi amir hükümdür. Geçici elektrik veya su aboneliğinin tesisi için yapının 12/10/2004 ten önce yapıldığının ispatı ve oturmaya elverişli olması gerekli ve yeterlidir, bunlar dışında başka bir şart aranmaz.
Somut uyuşmazlıkta yapı ruhsatı 28.08.2009 tarihli olup; istisnai sürenin dışındadır. Bu nedenle süre koşulu gerçekleşmediğinden davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından direnme kararının onanması gerekir.
 Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, talep edilen aboneliğin geçici su aboneliği olduğu, davacının mağdur edilmemesi için davanın kabul edilmesi gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de ; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek yerel mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının ONANMASINA, 30.03. 2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


MUHALEFET ŞERHİ

Dava, tüketici hukuku kapsamında oluşan bir muarazadır. Bu nedenle uyuşmazlığın bu yönde değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması gerekmektedir.
Davacı kiracısı bulunduğu altındağ Mahallesi 981. sokak no; 17/8 adresinde kiracı olduğu taşınmazda su aboneliği tesisi için başvuruda bulunduğunu, ancak binanın statik raporunun olmaması nedeniyle su aboneliğinin tesis edilmediğini, geçici abonelik tesisini istemiştir.
Davalı binaya ilişkin statik rapor ve hesap kesme işlemi yapılmadan aboneliğin gerçekleştirilemeyeceğini savunmuştur.
Mahkemece saptanan delillere göre binanın statik raporunun bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiş, kararın temyizi üzerine Yüksek 13. HD.nun kararıyla bozulmuş, bozma kararına mahkemece direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, karar Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelmiştir.
Öncelikle davanın dayanağını açıklamak zorunluluğu bulunmaktadır.
Davaya uygulanması gereken 3194 sayılı Yasa'nın geçici 11. maddesidir.
Yasa maddesi aynen şu şekildedir.
"Geçici Madde 11-(Ek; 9.7.2008 -5784/25.md.) (26.7.2008 RG)
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olup, kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara; yol, elektrik, su, telefon, kanalizasyon, doğal gaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi halinde, ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu maddenin yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine, kullanma izni alınıncaya kadar ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su ve/veya elektrik bağlanabilir.Bu kapsamda, ilgili belediyeden dağıtım şirketlerine elektriğin kesilmesi talebinin söz konusu olması halinde aboneliği iptal edilebileceğinden, su ve/veya elektrik bağlanması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez. Ancak yapı (inşaat) ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan aboneliklerde ait olduğu gruba dönüştürülür."
Maddenin sadece tüketici bazlı olmadığı diğer aboneliklerde de uygulanacağı tartışmasızdır.
Maddenin yazılışında "bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yapı ruhsatı alınmış cümlesi bu tarihten sonraki yani yasanın yürürlüğe girdiği 26.7.2008 tarihindne sonra yapı ruhsatı alınmış binalarda geçici abonelik tesis edilip edilmeyeceği yasada boşluk olarak düşünülmelidir. Geçici aboneliğin amacı iskan ruhsatı olmayan binalarda kullanıcıların mağdur olmaması için yasa koyucu tarafından konulduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu tarihten sonra yapı ruhsatı alınmış binalarda ne şekilde işlem yapılacağı askıda bırakılmıştır. Böyle bir durumda TMK.nun 1. maddesi uyarınca Hakimin boşluğu doldurması gerekir. Gerçekten de, bu tarihten sonra yapı ruhsatı alınmış bir konutta abonelik tesis edilememiş ise, geçici 11. madde uyarınca geçici abonelikten varsa diğer şartları da taşıyorsa yararlanması gerek genel hükümler gerekse Tüketici Hukuku'nun ruhuna uygundur.
Kaldı ki, maddenin son cümlesinde, 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olan yapılarda ruhsat alınma şartı dahi gerek görülmemiştir.
Yapı ruhsatı alınmayan bir kısım binalarda geçici abonelik kabul edildiği halde, maddenin yürürlüğe girmesinden sonra alınan yapı ruhsatına rağmen geçici abonelik verilmemesi çelişki oluşturmaktadır.
Yapı ruhsatının dava tarihinden sonra alındığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Geçici 11. maddedeki diğer koşulların da gerçekleştiği, örneğin su, elektrik, doğal gaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi halinde, ve fenni gereklerinin yerine getirlmiş olması yani yapının fen ve tekniğine uygun yapıldığının anlaşılması halinde geçici abonelik verileceği kuşkusuzdur.
Öte yandan konunun Tüketici Hukuku yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava tarihinde 4822 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki 4077 sayılı Yasa yürürlüktedir.
4077 sayılı Yasa'nın "amaç" başlıklı 1. maddesi; "Bu kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu ukonudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir."
Anılan yasa dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunduğuna göre, bu yasa hükümlerinin dikkate alınması ve tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkartalırın koruyucu, önlemlerin alınması yönündeki düzenlemesi de gittikçe gelişen tüketicinin korunmasına ilişkin düşünceler doğrultusunda değerlendirme yapılmalıdır.
Nitekim; Anayasamızın 172. maddesinde; "Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişmlerini teşvik eder." düzenlemesi yaıplmıştır. Anayasada yapılan düzenlemeler, 6502 sayılı TKHK, TBK, TTK ve diğer kanun hükümleri ile tüzük ve yönetmelikler uygulanırken her zamanda hatırda tutulmalıdır.Tereddüt halinde tüketici lehine yorum kuralına uygun hareket edilmesi zorunludur.
Tüketici işlemi niteliğinde olan abonelik sözleşmelerinde, sözleşmenin taraflarından biri daimi tüketici, karşı taraf ise mal veya hizmet veren satıcı veya sağlayıcıdır. Bu tür sözleşmelerde sözleşmenin karşı tarafı çoğu zaman o ürünü tekel niteliğinde elinde bulunduran, satan veya hizmet veren bir kamu kurumu veya kuruluşudur. Örneğin, Su, doğalgaz ve elektrik aboneliklerinde bu hizmeti veren çoğunlukla ilgili belediye veya ilgili Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlardır(su için Ankara'da ASKİ, İstanbulda İSKİ, Eskişehirde ESKİ vb.) ( Tüketici Hukuku, Hakim İlhan Kara, sh. 1072)
Bu tür aboneliklerle ilgili kamu kuruşlarının tekel oldukları ve bu tür sözleşmelerin iltihaki niteliğinde bulunduğu, konut sahipleri yada kiracıların başka kurumla abone sözleşmesi yapma imkanının bulunmadığı da bilinmektedir.
Öte yandan, davacı konusu binanın iskan raporunun alınması için yapı denetim firmasının alacağını alamadığı ve bu nedenle de iskan raporunun düzenlenmediği, bu sebeple esasen abonelik tesis edildiği dosya kapsamıyla anlaşılmaktadır. Binanın statik yönden iskana elverişli olduğu da anlaşılmaktadır. Yapı denetim bedelinden de iş sahiplerinin sorumlu olduğu konusunda bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Bu bedelden iş sahipleri sorumlu olduğuna göre, davacı kiracının sorumlu olmadığı bir bedeli ödeyip, iskanın alınmasını sağlayacak bir sonuç dosya kapsamına uymamaktadır.
Diğer yandan davalı tarafın söz konusu binanın statik raporunun alınmadığı ve ilişik kesme işlemi yaptırmadığından bahisli aboneliğin tesisinin mümkün bulunumadığı savunulmaktadır.
Davacı kiracının statik raporu alma gibi bir yükümlülüğü bulunmadığı gibi ilişik kesme belgesi de kiracıya yüklenemez. Esasında Borçlar Kanunu'nun kiraya ilişkin hükümlerinde sözü edilen eksikliklerin tamamen kiralayanın yükümlü olduğu tartışmasızdır.
Öte yandan bu konuda 2003 yılına kadar temyiz incelemesi yapan Yüksek 13. Dairesi, bu yönde pekçok karar vermiş ve yapı ruhsatının alınmasıyla koşulların gerçekleştiği görüşüyle geçici abonelik tesisi istemini diğer şartları da varsa kabul eden kararları onamış, aksi kararlar ise bozulmuştur.
Hukuk düzeninin istikrarlı olması gözetildiğinde de, emsal kararlar da bulunduğundan bu yönde uygulama yapan Dairenin uygulamasının doğru olduğu ve davacının da kiracı olduğu nazara alındığında, en başta gelen ihtiyaçlardan olan su ihtiyacının başka türlü de karşılayamayacağı anlaşıldığından geçici abonelik tesisi isteminin kabulü gerekir.
Temel ihtiyaç olan su ihtiyacını yasa dışı yöntemlerle karşılama yolunu açacak bir uygulama hukuk düzeniyle bağdaşmaz. Kiracının başka türlü yani taşıma suyla ihtiyacını gidermesi beklenemez.
Kaldı ki, geçici abonelik tesis edilmesi istenmiş olup, ileri de binanın iskan ruhsatı alınamaması halinde kaçak bina işlemi göreceği ve kesin abonelik tesis edilemeyeceği , anlaşıldığından kararın bozulması gerektiğini düşündüğümden, aksi yöndeki görüşlere katılamıyorum. 

YARGITAY KARARI-BASIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARDA TEMYİZ

Hukuk Genel Kurulu         2016/306 E.  ,  2016/467 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.12.2013 gün ve 2012/546 E. 2013/1134 K. sayılı kararın incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ....Hukuk Dairesi'nin 05.03.2015 gün ve 2014/7128 E. 2015/4407 K. sayılı ilamıyla bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



##########
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda gereği görüşüldü: 
6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen geçici 3. madde gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesinde herhangi bir istisna getirilmeden, direnme kararının temyiz edilmesi halinde temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Ancak 02.07.2012 gününde kabul edilip 05.07.2012 günlü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un 40. maddesi gereğince 5521 sayılı Kanun'a eklenen geçici 2. maddesi ile bir istisna getirilmiş, Bölge adliye mahkemelerinin 5235 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, Yargıtay'ın bozma kararlarına karşı verilen direnme kararının temyizi halinde dava dosyasının, önce kararı veren daireye gönderileceği, direnme kararlarının daireler tarafından öncelikle inceleneceği, kararı veren dairenin, direnmeyi yerinde görmesi halinde kararı düzelteceği; yerinde görmezse talebi on gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na ileteceği düzenlenmiştir.
Yasal bu düzenleme dikkate alınarak, bu konuda karar verilmek üzere Hukuk Genel Kurulu'na gelen dosyanın bozma kararını veren daireye gönderilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Direnme kararının yasal değişiklik dikkate alınarak karar verilmek üzere dosyanın ......HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 30.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY KARARI-KAMULAŞTIRMA

Hukuk Genel Kurulu         2014/876 E.  ,  2016/485 K.
  • TAŞINMAZA ELATMANIN ÖNLENMESİ VE KAL İSTEMİ
  • KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN BEDELİN TAHSİLİ
  • DAVA KONUSU TAŞINMAZIN SENETSİZDEN KESİNLEŞEN KADASTRO TESPİTİ İLE ÖNCEKİ MALİK ADINA TESCİL EDİLMESİ
  • KAMULAŞTIRMA KANUNU (2942) Madde 38
  • KAMULAŞTIRMA KANUNU (2942) Geçici Madde 6
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 12

"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız elatma nedeniyle müdahalenin men'i ve kâl” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.11.2012 gün ve 2012/197 E. 2012/276 K. sayılı kararın incelenmesi ..... istenilmesi üzerine, Yargıtay .... Hukuk Dairesinin 18.04.2013 gün ve 2013/2896 E. 2013/7602 K. sayılı ilamıyla;
(…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaza yönelik el atmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma kararına uyularak, dava konusu taşınmaza 1953 tarihinde el atıldığı, bu nedenle 5999 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. maddenin bu davada uygulanamayacağı belirtildikten sonra, Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinde öngörülen 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmaza 1953 tarihinde el atıldığının kabulü halinde, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun değil 221 sayılı yasanın uygulanması gerekir. Ancak; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası, mülkiyetinin davacı tarafa ait olduğu tapu kaydı veya mahkeme kararı ile sabit olan taşınmazlar için açılabilir. Dava konusu taşınmazın senetsizden 14.02.1966 tarihinde kesinleşen kadastro tespiti ile önceki malik adına tescil edildiği anlaşıldığından, malikin dava açma hakkı bu tarihten itibaren doğmaktadır. Bu nedenle 221 sayılı Yasanın uygulanma olanağı da bulunmamaktadır. Bu husus 08.07.2010 günlü Bozma kararımızda da açıkça ifade edilmiştir.
Davacının taşınmaza sahip olduğu 14.02.1966 tarihinden itibaren dava hakkının doğduğu ve 5999 sayılı Yasanın Geçici 6. maddesi gözetildiğinde 16.05.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, taşınmazına el konulan davacı el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu takdirde kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davası da açabilir.
Davacı baştan beri taşınmazına el atmanın önlenmesi ve kal talep ettiği gözetilerek, işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle ret kararı verilmesi doğru görülmemiştir....)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız elatma nedeniyle müdahalenin men'i ve kâl istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkiline ait Vakıfgeçitveren Köyü 1261 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırılmaksızın el atılarak yola çevrilmesi nedeniyle kullanılamadığını, taşınmazın üzerindeki müdahalenin sonlandırılması ve asfaltın sökülmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; İl İdare Kurulunun 27.02.1952 gün ve 101 sayılı Menafi-i Umumiye Kararı gereğince kamulaştırma işleminin ikmal edildiğinden, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; bozma kararına uyulduktan sonra kamuya ait yolların sonradan 3. kişi adına tapuya tescil edilse bile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, taşınmaza 1953 yılında el atıldığından 5999 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddesinin uygulanamayacağı, 04.11.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 10.04.2003 gün ve 2012/112 Esas, 2003/33 Karar sayılı kararı ile iptal edilen 2942 sayılı Kanunun 38. maddesinde öngörülen 20 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu ve mülkiyetin davalı idareye geçtiği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2942 sayılı Kanunun 38. maddesini iptal eden, 04.11.2013 gün 25729 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, 10.04.2003 gün 2002/112 E. 2003/33 K. sayılı Anayasa Mahkemesi kararının, iptal tarihine kadar yirmi yıllık hak düşürücü süresi dolmuş bulunan eldeki davaya etkili olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz malikinin sadece tazminat davası açabileceğini düzenleyen kuralın malikin el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası gibi mülkiyet hakkından kaynaklanan davaları açmasını yasakladığını, böylece hak arama özgürlüğünü bu davalar yönünden ortadan kaldırdığını, 22/02/2013 tarih ve 28567 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 01/11/2012 gün ve 2010/83 E., 2012/169 K. sayılı kararı ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na 5999 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6. maddede yer alan "sadece" ibaresinin iptaline ilişkin kararın, Özel Daire bozma kararına ilave edilmesi suretiyle hükmün bozulması gerektiği ifade edilmiş ise de, çoğunluk tarafından bu görüş kabul edilmemiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 06.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

YARGITAY-KAMULAŞTIRMA BEDELİ

Hukuk Genel Kurulu         2014/673 E.  ,  2016/541 K.
  • KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN TESPİTİ
  • OBJEKTİF DEĞER ARTTIRICI UNSUR
  • KAMULAŞTIRMA KANUNU (2942) Madde 10

"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ...Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.12.2012 gün ve 2012/226 E., 2012/331 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ...Hukuk Dairesinin 08/04/2013 gün ve 2013/2045 E.-2013/6518 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, 2942 sayılı Yasanın 4650 sayılı Yasa ile değişik 10. maddesi uyarınca Kamulaştırma bedelinin tespiti ile kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın tarım arazisi niteliğinde kabulü ile ekilebilir ürün gelirine göre bedelinin tespiti yöntem itibariyle doğrudur. Ancak;
Dava konusu taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporunda belirtilen özellikleri göz önünde bulundurulduğunda; objektif değer artırıcı unsur oranının % 100'den az olamayacağı gözetilmeden, daha az artış oranı uygulanmak suretiyle eksik bedele hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir,...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 20.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

KIDEM TAZMİNATI (İŞYERİNİN DEVRİ) / ALT İŞVEREN (KIDEM TAZMİNATI)

İşyeri devrinin iş ilişkisine etkileri ile işçilik alacaklarından sorumluluk bakımından taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanmalıdır. Bununla birlikte, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları, işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır.
Adi ortaklardan bir ya da bazılarının hisselerini devri de sorumlulukların belirlenmesi noktasında işyeri devri olarak işlem görmelidir.
Somut olayda, asıl işveren durumunda olan Meski`den ihale ile iş alan davalı alt işverenin 31.12.2005 tarihinde ihalesinin bittiği ve yeni dönemde ihaleyi almadığı, davacı işçinin 1.1.2006 tarihi itibari ile ihaleyi alan dava dışı Hülba Tur. Gıda İnş. Tic. San. Ltd. Şt.`de çalışmasına devam ettiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, Meski ile Hülba Tur. Gıda İnş. Tic. San. Ltd. Şt. arasında asıl-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı araştırılarak yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda işyeri devri olduğu sonucuna ulaşılması halinde davacı işçinin işyerini devralan yeni alt işveren nezdinde çalışmasına kesintisiz olarak devam ettiği, iş akdinin sona ermediğinin kabulü gerekeceğinden feshe bağlı kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin reddi yoluna gidilmeli, aksi halde şimdiki gibi karar verilmedir.
DAVA ve KARAR:
Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, hafta tatili ücreti, genel tatil ücreti ile yemek ve servis ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi İ. Polat tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI:
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalının temyizine gelince:
Davacı, dava dışı Meski`den ihale alarak işletmeye devam eden davalı işyerinde 31.12.2005 tarihine kadar çalıştığını bu tarihte iş akdinin feshedildiğini, iş akdi devam ederken tazminat hak ve alacakların mahsuben 25.6.2005 keşide tarihli 1.913.TL.`lik çek verildiğini, tahsil edildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, Meski`ye ait su depolan ve pompa istasyonlarının işlerini üstlendiğini, söz konusu işin ihalesinin 1.1.2006 tarihinde başka firma (Hülba San. ve Tic. Ltd. Şt.) tarafından alınması üzerine işin yeni firma tarafından devralındığını, bu nedenle davacının kendilerinde olan çalışmasının 31.12.2005 tarihi itibari ile son bulduğunu, davacının ihaleyi yeni alan firmada çalışmasına devam ettiğini, kendileri tarafından feshin söz konusu olmadığını, isteklerin yerinde olmadığını savunmuş;
Mahkemece, davalı şirketin ihale alamaması nedeni ile işten çıkartıldığın, ihale ile işverenlerin değiştiğini, çalışmanın kesintisiz olduğu, işçilerin çalışmasına devam ettiği, sorumluluğun son davalı işverende olduğu gerekçesi ile kıdem ve ihbar tazminatı isteğinin kabulüne, karar verilmiştir.
İşyeri devrinin iş ilişkisine etkileri ile işçilik alacaklarından sorumluluk bakımından taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
İşyeri devrinin esasları ve sonuçları 4857 sayılı İş Kanununun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde, işyerinin veya bir bölümünün devrinde devir tarihinde mevcut olan iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçlarıyla devralan işverene geçeceği öngörülmüştür. Devir tarihinden önce doğmuş ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlarda ise, devreden işverenle devralan işverenin birlikte sorumlu olduğu aynı yasanın 3. fıkrasında açıklanmış ve devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır.
4857 sayılı İş Kanununun 120. maddesi hükmüne göre 1475 sayılı yasanın 14. maddesi halen yürürlükte olduğundan, kıdem tazminatına hak kazanma ve hesap yöntemi bakımından işyeri devirlerinde belirtilen hüküm uygulanmalıdır. Anılan hükme göre, işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanmalıdır. Bununla birlikte, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları, işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır.
İşyerini miras yoluyla intikali de, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 599. maddesinde düzenlenmiş, sözü edilen hükümde mirasçıların mirasbırakanın ölümü ile mirasa bir bütün olarak hak kazanacakları açıklanmıştır.
İşyerinin önceleri gerçek kişi ya da kişilerce işletilmesinin ardından şirketleşmeye gidilmesi halinde, bu işlem de bir tür işyeri devridir. Önceki gerçek kişi olan işverenlerin devralan tüzel kişi ortakları olması bu devir ilişkisini ortadan kaldırmamaktadır (Yargıtay 9.H.D. 22.7.2008 gün 2007/ 20491 E. – 2008/21645 K.).
Aynı şekilde daha önce tüzel kişi şirket olan işverenin işyerini bir gerçek şahsa devretmesi de mümkündür. Devralanın şirketin hissedarlarından biri olması da imkan dahilindedir.
Adi ortaklardan bir ya da bazılarının hisselerini devri de sorumlulukların belirlenmesi noktasında işyeri devri olarak işlem görmelidir.
Banka veya borsa aracı kumlu işyerlerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun el koyması ise işyeri devri niteliğinde değildir. Gerçekten bu halde işyeri devredilmemekte sadece yönetime müdahale edilmektedir.
Özelleştirme işlemi sonucu kamuya ait hisselerin devri de işyeri devri olarak değerlendirilemez. Belirtilen işlemde, işyeri aynı tüzel kişilik altında faaliyetini sürdürmekte sadece kamuya ait hisselerin bir kısmı ya da tamamı el değiştirmiş olmaktadır. Bununla birlikte tamamı kamuya ait olan bir işyerinin özelleştirme işlemi sonucu başka bir işverene geçmesi işyeri devri olarak değerlendirilmelidir (Yargıtay 9.H.D. 8.7.2008 gün ve 2008/25370 E. – 2008/ 19682 K.).
İşyeri devri fesih niteliğinde olmadığından, devir sebebiyle feshe bağlı hakların istenmesi mümkün olmaz. Aynı zamanda işyeri devri kural olarak işçiye haklı fesih imkanı vermez.
İşyerinin devri işverenin yönetim hakkının son aşaması olup, işyeri devri çalışma koşullarında değişiklik anlamına da gelmez. Dairemizin kökleşmiş kararlarına göre işyeri devri işçiye haklı nedenle fesih hakkı tanımaz. İşyeri devrinin çalışma koşullarını ağırlaştıran bir yönü olup olmadığı belirlenmelidir (Yargıtay 9.H.D. 27.10.2008 gün 2008/ 29715 E. – 2008/ 28944 K.).
Genel olarak yapılan bu açıklamaların ardından İş Hukukunda işyeri devrinin işçilik alacaklarına etkileri üzerinde ayrıca durulmalıdır. İşyeri devri halinde kıdem tazminatı bakımından devreden işveren kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. 1475 sayılı yasanın 14/2. maddesinde devreden işverenin sorumluluğu bakımından bir süre öngörülmediğinden, 4857 sayılı İş Kanununun 6. maddesinde sözü edilen devreden işveren için 2 yıllık süre sınırlaması, kıdem tazminatı bakımından söz konusu olmaz.
O halde kıdem tazminatı işyeri devri öncesi ve sonrasında geçen sürenin tamamı için hesaplanmalı, ancak devreden işveren veya işverenler bakımından kendi dönemleri ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı sorumluluk belirlenmelidir.
Feshe bağlı diğer haklar olan ihbar tazminatı ve kullanılmayan izin ücretlerinden sorumluluk ise son işverene ait olmakla devreden işverenin bu işçilik alacaklarından sorumluluğu bulunmamaktadır. Devralan işveren ihbar tazminatı ile kullandırılmayan izin ücretlerinden tek başına sorumludur.
İşyerinin devredildiği tarihe kadar doğmuş bulunan ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücretlerinden 4857 sayılı İş Kanununun 6. maddesi uyarınca devreden işveren ile devralan işveren müştereken müteselsilen sorumlu olup, devreden açısından bu süre devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlıdır. Devir tarihinden sonraki çalışmalar sebebiyle doğan sözü edilen işçilik alacakları sebebiyle devreden işverenin sorumluluğunun olmadığı açıktır. Bu bakımdan devirden sonraya ait ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücreti gibi işçilik alacaklarından devralan işveren tek başına sorumludur.
Somut olayda, asıl işveren durumunda olan Meski`den ihale ile iş alan davalı alt işverenin 31.12.2005 tarihinde ihalesinin bittiği ve yeni dönemde ihaleyi almadığı, davacı işçinin 1.1.2006 tarihi itibari ile ihaleyi alan dava dışı Hülba Tur. Gıda İnş. Tic. San. Ltd. Şt.`de çalışmasına devam ettiği anlaşılmaktadır.
Bu şirket ile Meski arasında asıl-alt işveren ilişkisinin varlığı anlaşılamamaktadır. Öte yandan davalı tarafından iş akdinin feshedildiği yolunda delil de bulunmamaktadır. Mahkemece, Meski ile Hülba Tur. Gıda İnş. Tic. San. Ltd. Şt. arasında asıl-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı araştırılarak yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda işyeri devri olduğu sonucuna ulaşılması halinde davacı işçinin işyerini devralan yeni alt işveren nezdinde çalışmasına kesintisiz olarak devam ettiği, iş akdinin sona ermediğinin kabulü gerekeceğinden feshe bağlı kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin reddi yoluna gidilmeli, aksi halde şimdiki gibi karar verilmedir. Eksik inceleme ile karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Bize Yazın

Ad

E-posta *

Mesaj *